Bayramın son cumartesisiydi. Tarih 17 Ağustos.
Adadaydım.
Büyük olanında.
Yağmurluydu hava. Sabah kalktım ve Instagram'a “son cumartesi” temalı bir story koydum.
İnsanlar ne sonu ya manyak mısın diye DM’den mesajlar attılar.
Dedim bayramın
son günü demek istedim korkmayın.
Gün içerisinde kahveye gittim, kart oynadım.
Senelerdir kart oynamamama rağmen kanastada baya iyiymişim onu gördüm.
Arkadaşlarım da şaşırdılar. Sonrasında akşam için konuştuk. Bir balıkçıya
gideriz dediler.
Dedim ben sonradan gelirim 2-3 bira içerim. Canım rakı
istemiyor.
Akşam oldu, giyindim. Akşam yemeğimi Konak’ta yedim.
İlginç bir
şekilde oradaki yemeklerden çok hoşlanıyorum.
Sodexo’da geçiyor.
Yemekten sonra eve
döndüm, yağmurluğumu giydim, mini bir çanta yaptım. İçine mont, fular,
powerbank ve cüzdan koydum.
Ayağıma hafif topuklu Vanslerimi giydim ve
çıktım.
Arkadaşlarımın yanına Ali Baba adlı restorana gittim. Bira söyledim
hızlıca içtim.
Hızlı içince daha hızlı çarpıyor, seviyorum.
Uğraşamıyorum
sarhoş olmayı beklemeye.
Biraz sonra arkadaşlarım sufle istediler.
Garson son
sufleyi yan masaya verdiğini söyledi.
Kafam hafif tatlı olunca yan masaya komik
bakışlar attım, sanki kızıyormuş gibi.
Sonra garsonu geri çağırdık ve hadi be
abi, yaparsın be abi, başka yerlerde vardır sufle, bizim için bulursun be abi
dedik.
Adam sufleyi buldu. Getirdi. Heyecanlandık ve kaşıklarımızı daldırdık.
Normal bir cumartesi gecesiydi, hafif kasvetli. Ordan Akasya’ya gittik.
Herkes
bezmiş, kimse dans etmiyor, yerler ıslak, müzik fena değildi. Zıplamaya başladım
ve niye kimse eğlenmiyor diye sitem ettim. Masalara uğradım başka arkadaşlarıma
hadi ya ne kadar da sakinsiniz ya son cumartesi dedim.
Son cumartesi derken gerçekten bu cumartesinin sonuncusu
olduğunu bilmiyordum. (Bkz.NOT: Söylediğiniz ve evrene gönderdiğiniz mesajlara
dikkat edin)
Adada baya eğlendiğim Tarzz Bar’a gidelim dedik. En azından
içer dans ederiz dedik.
Akasya’dan iskeleye doğru yürümeye başladık. Saat 01.10
civarıydı.
Bu arada Zeynep Bastık’tan “felaket, bu kız bi afet” adlı parçayı
dinliyorduk.
Yanımdaki arkadaşımla Youtube’dan aynı anda açmaya çalışıyorduk.
Yani normal bir gecede neler yapılırsa onları yapıyorduk. Taa ki..
Saatin tam önüne geldiğimizde, arkada kalan arkadaş grubuma
seslenmek istedim.
Arkamı dönmeye çalıştım. O sırada Vans ayakkabılarım beni
hayal kırıklığına uğrattı, sağ ayağım kaydı ve havada, evet yanlış okumuyorsun,
havada gelen “ÇATIRT” sesini duydum.
Olay şu ki sadece ben duymamıştım.
Yanımdaki arkadaşlarım da o sesi duydu.
Evet adayı çok
seven bir adalıya yakışır şekilde tam olarak saat kulesinin önünde kendimi yere
attım.
Kesin bir şeyler kırılmıştı.
Emindim çünkü sesi benimle birlikte
diğer arkadaşlarım da duymuşlardı.
Ağlayamadım, aksine bağırmaya başladım. Yaz
bitti, bu bana nasıl olur, neden ben gibi…
O sırada caağnım Türk insanı
etrafımda çember oldu.
Bir adam montunu kafamın altına koydu.
Ambulansı
beklemeye başladık.
Oradan geçen bir adam “ben doktorum” dedi.
Müthiş bir klişe
ama filmde gibi hissettim kendimi.
O sırada saçmalamaya, Chandler gibi tepki
vermeye başladım. “İyi ki ayağım pedikürlüydü, Allah’a şükür" tadında espriler
yaptım. Çünkü etrafım sakinleşirse ben de sakinlerim diye. Ama biliyordum, bu
bir kırıktı ve zaman alacaktı.
Ayakkabımı çıkardılar bana birkaç soru sordular, sonrasında
kırık teşhisi koydular.
Ambulans geldi, onlar da direkt Kartal’a gidelim dediler.
Atel taktılar beni içeri attılar ve sadece bir arkadaşımın gelmesine izin verdiler.
Önce deniz ambulansına bindik. Su istedim yok dediler.
Sonra
başka bir ambulansa geçtik Kartal sahilde.
Yine su istedim yok dediler
vermediler.
Sonradan öğrendim su olsa bile vermezlermiş, bazı operasyonlardan önce su içilmemesi gerekiyormuş, bu sebeple ne olduğu belirlenmeden hastaya su verilmemesi gerekirmiş.
Annemlere yolda haber verdik, Gayrettepe’den atlayıp
geldiler.
Evet kafam biraz iyiydi, 4 bira içmiştim, 2’si büyük , 2’si
küçük. Bu sayede acı hissetmedim. Thanks alkol.
Annemler hastaneye geldiklerinde, 3 kırık tespiti
yapılmıştı.
Esprili doktor “ senin yaz mevsimin bitti kız” demesiyle,
kendime geldim.
“ Her şeyi söyleyin ama bunu demeyin şu an dedim”
Orada ameliyata alacaklardı beni ancak annemler o sırada
başka bir doktor buldular ve transfer işlemlerini başlattık.
Hastanede ameliyat olmayacağım yazan bir red yazısını
imzalattılar, geçici bir alçı yaptılar ve taburcu ettiler.
Doktorun feci panik yapan anneme "Sakin ol be hacı, bunu yapmak zorundayım bir şey yapmıyorum kızına" demesi müthiş güldürdü beni.
Tabii gittiğim her yerde ben alkollüyüm bilginiz olsun demeyi de es geçmedim.
Sonrasında doktor ambulansa gerek yok götürebilirsiniz dedi.
Babam beni arabaya koydu ve diğer hastaneye geçiş yaptık.
Hastaneye vardığımızda saat 03.15 sularıydı.
Saatten de anlayabileceğin gibi
çok çok iyi yönetilen bir operasyon olmuştu.
Doktor gece yarısı hastaneye geldi. Sorduğu sorulara gülerek cevap verdiğim için "canım biz senle yarın konuşalım en iyisi sen bir ayıl" deyişini tabii ki unutmayacağım.
Gece giriş yapıldı ve ameliyat için beni odaya aldılar.
Öbür gün tam bir Serena stresiyle 39048309580340 tane soru sordum.
Narkoz ne etkili bir şeymiş. Ameliyata gidiş, çıkış ve sonrası.. Hiç bir şey hatırlamıyorum.
Hikayede birkaç tane kahramanım var onlara sevgi yolluyorum. Kimse okumaz burayı ama ben yine de yollayayım.
#kırıkbilekturizm giriş yazısını okudun.
Devamı da acayip atraksiyonlu bilaale anlatırım :)
s*