26 Şubat 2011 Cumartesi

buraya kadar*

bırakıyorum.
beni üzen,
mutsuz eden her şeyi bırakıyorum.
hayırlısı.

25 Şubat 2011 Cuma

hayat mı ? *

demin yeni yapılmış bi binanın önünden geçiyodum.
bi anda düşünceler sardı. (değişiklik)
peki bu binayı yapıyosunuz ediyosunuz.
ya satın aldıkları mobilyalar ?
ya onlar yaptığınız hiç bi kapıdan sığmazsa ?
hadi apartman kapısından girdi diyelim, ilk girişten.
ya sonra ?
evin kapısından sığabilicek mi ?
bunlar ayarlanan şeyler mi ?
buraların planlarını çizenlere sesleniyorum..
kafamda deli sorular!
nasıl oluyo bütün bunlar ?
ya tabi ki bi yere bağlicam.
bağlamazsam ayıp =)
sonuç olarak,
acaba sonunu düşünerek mi hareket etmeliyiz?
yoksa geldiği gibi mi yaşamalıyız?
bu ikilem ne zaman biter ?
hani evi yaptın okey cok güzel.
ama ya sonra?
ikea'dan ordan burdan aldığın ,
güzelim koltuk
o kadar beğenerek aldın.
ama kapıdan girmiyo ?
bunu düşünmeli miydin ?
bunu yapan kişi düşünmeli miydi bu durumu önceden ?

hah işte..
hayat bu sorulara cevap vermeye çalışırken,
geçen zamanın adı.

kolay gelsin,

s*

23 Şubat 2011 Çarşamba

Bitane'm, yemeksepeti'm, çağrılarıma kulak verdi*


Bu hediyeyi alabilmek için 2 haftada 93840983493898430 sipariş verdim ama değdi mi ?
Değdi!
Çok teşekkür ederim Yemeksepeti.
Sen benim en kıymetlimsin.
Bunu iyi bilirsin.

Hiç çıkma hayatımdan.
Çünkü sen benim bitanemsin!

s*

21 Şubat 2011 Pazartesi

reytingleri düşür, mutluluğu yükselt*

insanlar niye bu kadar acımasız ?
neden düşünmüyolar ?
niye bunları yapıyorum diye ?
insanlar neden bu kadar düşüncesiz ?
niye ?
Yukardaki herkese teker teker akıl mantık her şeyi verirken.
yine takıldım yemekteyiz'e, bi de yeni yarışma çember'e.
insanlar öğrendiklerinde karşılarındakini dinlemeyi o kadar rahatlicaklar ki.
bi tarafın nasıl davranması gerektiğini bilmesi,
diğer tarafın işine yarar belki ama..
haklılık , haksızlık..
bunun takdiri sadece Yukardakine kalmış aslında.
dinlemeyi öğrenmeli insanlar.
yoksa bi anda hüküm giydirmek çok kolay.
işte bu yüzden bu yarışmalar bu kadar reyting alıyolar.
bi kesim aynı kalabilir.
sadece konuşurlar.
cünkü reytinge ihtiyacı var kanalların.
medyanın ihtiyacı var bu insanlara.
ama diğerleri..
onlar aynı kalmasın.
dinlesin.
'karma'ya inansınlar.
ne ekersen onu biçersin desinler.
what goes around comes around desinler.
ama dinlememeden yorumlamasınlar.
zaten yorumlayanlar direk televizyonlarda başgösteriyorlar.
konuşuyolar.
arkadan arkadan.
kameraların arkasından.

siz siz olun reytingleriniz düşük olsun, önemli olan mutluluğunuz yüksek olsun.

s*

19 Şubat 2011 Cumartesi

ap - ansızzz*

evet.
yazılara evet diye başlamak alışkanlık oldu ya.
hoşuma gitmiyo değil =)
yaklaşık 5. kez mustafa ceceli'nin 'dön' şarkısını dinliyorum.
galiba ya dikkatimi vermiyorum diye oluyo,
ya da ben bu kadar fazla dinleyemem.
yani dinlerim de istemem.
şimdi her yerde duymak isticem.
beklentilerimi yükselticem falan gereksiz yani.
neyse asıl söylemek istediğim,
demin 'evet küçük sırlar izledim'
hah işte o diziyi izlerken,
ordaki hanımlardan biri şöyle dedi;
'insanları çikolata yerken fotoğraflamak istiyorum'
nası bi yüz ifadesine bürünüyoruz acaba.
nasıl bi mutluluk yaşıyoruz.
bi dahakine aynaya bakmak istiyorum.
bu kahverengi madde sayesinde bu kadar mutlu olmak nasıl bi şey ya.
uzatmayalım..
dizideki kadından aldığım fikrin üzerine gitmeyi düşünüyorum..
yemeksepeti duy sesimi!
senelerdir hediye seçeneklerinden 'Yalçınlar Fotoğrafçılık'tan 4 haftalık
Fotoğraf Eğitimi'ni seçiyorum.
artık beni kaale alın da alayım şu hediyeyi ben!
işte belki o zaman..
'insanların çikolata yerken aldıkları zevki' fotoğraflayabilirim.
profesyonel bir şekilde.
gerçi bakmayın kafamdaki düşünce hep şudur;
Önemli olan profesyonel makineyle güzel fotoğraf çekmek değil,
Basit bir makineyle, duyguyu veren, bol bakış açılı kaliteli fotoğraf çekmektir.'

Ben daha evde durmayayım.,
Selametle,
İyi akşamlar dilerim,

s*

12 Şubat 2011 Cumartesi

><(((((>

insan tekdüze olmasın.
her şeye açık olsun.
yeri gelince onu yeri gelince bunu yapsın.
ama hiç bi zaman yerinde saymasın.
değişiklik olsun.
yeni tatlar olsun.
bugün hayatımdaki farklı ve hatırlanası günlerden biriydi.
en güzeli de tabi ki..
spontan olması.
balığa çıkmak.
daha evel bu aksiyonu çok yapmış olmama rağmen
ne kadar bilgisiz olduğumu farkettim.
zor bi iş olmasının yanında cok heycanlı.
hayat da öyle diil mi bazen ?
o ağı çekerken kimbilir neler çıkacak içinden diye düşünmek.
süprizler.
ondan diyorum kimse fal baktırmasın.
bırakın hayat size gelsin, ister iyi ister kötü..
siz önceden şekillendirmeden gelsin.
süpriz olsun.
insanın beklentisi olsun.
beklentinin yarattığı heycan olsun.
çünkü o heycan olmadan gitmiyo ileriye.
o heycan olmadan yaşayamıyosun o merak ettiğin duyguları.
Zaten neredeyse her şey o heyecana bağlı olduğundan, sahip çıkıcan.


Sevgili Gökhan ve Kerem,
tekrardan her şey için teşekkürler.
şimdi usturmaçaları çıkarıp, tekneyi sancağından yanaştırıp, ağlardaki kekemozları çıkarıp, sonra da istifleyip, öğrendiklerimi not almaya gidiyorum.
her şey sırayla.
unutma ne demişler ?
'gündoğusu keşişleme, yat aşağı iş işleme'

hadi, hayırlı sabahlar.

s*

9 Şubat 2011 Çarşamba

neler oluyor hayatta ? bi de şu gerçek rüya olsa*

dün gece acaip bi rüya gördüm.
kıyametti galiba.
o sırada benim odamda kardeşimle oturuyoruz.
annemle babam girdiler eve.
karşıdan gelen roket gibi bir şey gördük.
annemleri yanımıza çağırdım.
4 müz elele tutuştuk.
olucaksa hep beraberken olsun dedik.
büyük bi sarsıntıdan sonra.
hava bembeyaz oldu ve biz bir şekilde dışarı cıktık.
çığlıklarla.
arabamızı almaya gittik.
cok ilginc bi şekilde;
kim olduğunu su an hatırlamadığım ama
beklemediğim bi insana mesaj attım.
-yaşıyorum de.
diye.
yoğun bir ağlama nöbetinden sonra.
adımız okundu.
evimize yürürken uyandım.
etraf yıkık döküktü.
biz sağ kaldık.
telefondakini hiç öğrenemedim.
iletim raporu da gelmemişti zaten..

zorlu bi geceydi.
atlattım.
ama yorgun kalktım.
darısı şimdidinin başına..

s*

8 Şubat 2011 Salı

bii*

Sabah kafayı İTÜ metro çıkışındaki arılara taktım.
nedir o arılar öyle ya ?
insan bi yüzünü güldürür onların, ne biliyim bi atraksiyon yapar.
zaten arılarla aram iyi diil bi de her sabah onları görünce..
içim gıcıklanmıyor değil.

s*

7 Şubat 2011 Pazartesi

bir başka dönüyor başım*

bir başka dönüyo başım bu aralar.
nasıl anlatsam..
hayat böyle çok hafif..
hayat bazen öyle hafif ki.
ama kimi zaman da ;
rüyana gelen karabasan yüzünden bağıramadığın anlar gibi ağır.
anlat anlat, anlamasın kimse..
tutturama frekansı.
oluyo öyle.
ama bir başka dönüyo başım bu ara.
rutinim yine değişti.
galiba artık alışmam gereken şey,
normalde rutinimin bozulmasına alışamamam olacak.
buna alışmam gerek,
çünkü ancak o zaman döngüyü kavrayabilicem.
ancak o zaman o hafifliğin tadına hep varabilicem.
gözlerimi her kapadığımda,
her yanlız kaldığım anda,
her düşüncelere daldığımda..
o ağırlığı hissetmemek,
kısır döngüde boğulmamak için..
diyorum ya sürekli..
nasıl da benciliz ama.
olduğu gibi bırak.
cünkü bi şeyler değişecekse zaten değişir.

yine karmamkarış, ağır mı ağır bi yazı oldu bu..
ama beni bilirsiniz başladı mı kontrol edemiyorum.
plansızım.
spontanım.
ama beni mutlu eden kendi kararlarım.
hayde,
aynen devam,
baksın herkes dalgasına..

s*

1 Şubat 2011 Salı

Başucumda Pasiflora*


başucumda pasiflora
dönerim bir sağa bir sola
girdi mi insan bi yola
içesi bile gelmiyor kola

bazen duruyorum
veriyorum bir mola
ama başucum boş kalıyor
olmayınca pasiflora

her derde devasın
adamı koltuğa mıhlarsın
gücün büyüktür
kaybolmazsın,
2 kaşık alınca
moral bozmazsın.

sabah akşam farketmez
pasiflora hiç naz etmez
olunca yanında, özletmez
bir dediğini 2 etmez.

pasiflora pasiflora
sana yazdım biraz burda
sanma ki bayılırım sana
kalbimde yerin vardır illa.
hadi yükseğe zıplasana,
pasiflora bana el sallasana.

Rahatlayın gençlik.
Sizi seviyorum.

s*

mini mini insanlar*

bu sabah uyandığımda kar yağıyodu.
hani böyle bi anda aklıma küçüklüğüm geldi.
çok da uzak diil aslında.
4-5 sene evelinden bahsediyorum.
halen kar'ın okulu tatil edeceği düşüncesi varken.
diğer bi deyişle hayat yeni başlarken.
hah o heycana kapıldım birden bire.
sonra hatırladım bi anda..
o günler nerdee..
biz neredeyiz..
ama en azından halen canlı olmasına sevindim.
(marcel proust'u analım)
peki ya siz..
minik insanları tanır mısınız ?
hani böle küçücük.
kendine güvensiz.
ben onları gördüğümde içim gidiyo biliyo musunuz ?
bana da oluyo aynısından.
herkese olur aslında.
özgüven kaybı yaşadığımız anlar.
ama bunu hayatın kendisi haline getirmek.
hele hele onunla yaşamak..
ne büyük acı insanın kendisi için..
bi de bilinçsizce yapılan üste çıkma durumu..
aslında bunların hepsi o özgüven eksikliğini kapatmaya çalışmaktan kaynaklanıyor.
bunu ben söylemiyorum tabi ki.
bunu psikologlar, psikaytrlar söylüyor..
hatta kelimeleri doğru yazmamdan bile anlayabilirsiniz.
kısacası dostlarım..
özgüven eksikliği kimsenin suçu değildir.
sadece ailenindir.
ama bi bakıma kısır döngü de diyebiliriz.
çünkü bunu çocuğuna yapan ailenin kendi ailesi de yapmıştır..
onların ailesi de..
onların ailesi de..
nerden mi cıktı bütün bunlar ?
geçen akşam yemekteyiz izlerken geldi aklıma.
cevap bulamadıkça üste çıkmaya çalışan insanlar.
nasıl da belli oluyo kameraların önünde.
kimin tepkisinin rahatsız ediciği olduğu..
yemekteyiz belki şov amaçlı bir program ama..
insanı, bizi, hepimizi anlatan bir şov.
insanın gerçekliğinin ta kendisi..
kaçıcak delik arayanın sığındığı..
kurtulmak isteyenin kaçtığı..
ama gerçekte kaçamadığı.
cünkü kaçamadığımız tek gerçeklik KENDİMİZİZ.
bunu en iyi biz biliriz.
hani suçlu veya sıkıntılı olduğumuzda tam yutağımızdan sonra bi yumru oluşur ya.
rahatlayana kadar da gitmez.
onu bile kendi vücudumuz yapar.
yani bağlanıyoruz yine kendimize.
bize.
biz kendimizin en iyi dostuyuz.
annemize, en yakın arkadaşımıza bile yalan söyleriz ama..
Kendimize asla.
sonuç mu?
sonuç; hepimiz ara ara küçük insan oluruz ama..
ne olursa olsun kendinize güvenin.
kaçmayın, küçülmeyin..
cünkü baskalarının gözünde küçülmemiz kendi gözümüzde kendi benliğimizin küçülmesinin yanında hiç bi şey..
iyi akşamüstüler,

s*