18 Ekim 2019 Cuma

#yürübeserena

Pozitif düşünce partisi veriyorum.
Sol diz buz kompres, sağ ayak yürüme çalışmalarıyla günüme keyif katıyorum.
Sol omuz da tatlı ağrılar veriyor ama olsun diyorum, salt&pepper ya :)
İş yerim salon masası.
Müzik sistemim TV.

Bugün ilk defa kendim duş aldım, büyük bir alkış alabilir miyim :)

Teşekkürler,
Sevgiler,

heşteglerimi aşağıya ekliyorum;

#yürübeserena
#ayağınasağlıkserena
#kollukkuvvetleriemrinizdeserena
#conivolkırhepyanındaserena

Hava güzel olunca da güzel oluyor be :)

Hadi,
s*


17 Ekim 2019 Perşembe

hayatın zorlama ve öğretme sanatı - #yürümezamanı

Aylardır narin vücudumu taşımak durumunda kalan sol bacağım bugün biraz çığlık attı.
Resmen "Üstüme gelme inanamam" dedi.
Kendisinin diz bölümü ödem şikayetiyle daha önceden doktora gitmişti ama iyileşmişti.
Tabii yeni misyonu olan "bütün vücudu taşı" ona biraz ağır gelmiş olabilir, hak veriyorum yani.

Ona buz koyayım derken, canım kahve çekti.
Koltuk Kuvvetleri ve Coni Volkır arasında gidip geliyorum, ancak kahve ve buzu taşımak için Coni Volkır'la gitmem gerekiyordu.

Kahveyi hazırladım. Na bu aşağıda göreceğiniz zalım bardağa koydum. Kapaklı ya taşırken dökülmeyecek ya..
Tabii ki yolda yüzümü kara çıkardı kendisi. Pıtır pıtır yerlere döküldü. 
Ben ne yaptım?
Kolları sıvadım, aldım Coni Volkır'ı. Bez buldum. Kendimi yere atmak suretiyle parkeye oturdum. Sürünerek kahveleri sildim.
Sonra dedim Serenacığım, nasıl ayağa kalkmayı düşünüyorsun?
O kısmı da bana kalsın, yaptık bir hareketler.

Şimdi oturdum, ağlayan dizime buzumu koydum.
Bekliyorum.

Ne diyoruz?

"Hayat zor, ama ben de kolay biri sayılmam"

s*



15 Ekim 2019 Salı

ekspektasyonuindir* - anlayamazlar*

Evet #kırıkbilekturizm sebebiylen yeni yeni şeyler deneyimliyorum tabii.

Mesela bunca zaman boyunca insanların "oh kebap evde yatıyorsun ne söyleniyorsun" demelerinden sonra artık "nasılsın?" sorusuna cevap vermemeye karar verdim.

Çünkü insanlar anlayamaz.
Psikoloji bu yüzden zor ve anlaşılması da zor bir dal.
İnsanları suçlamıyorum ama "oh kebap evde yatıyorsun" konusuna da maalesef katılmıyorum.

İnsanın tek başına su koyamaması,
Yemek hazırlayamaması,
Duş alamaması,
Ulaşması zor bir yerdeki ışığı yakamaması,
Her harekete geçtiğinde herkesin ister istemez gözlerinin üzerinde olması,
Kendi başına dışarı çıkamaması,
Telefonun şarjı bitince, şarj uzakta ise maalesef eğilip alamaması,
Eşyalarını seçmek için büyük çaba harcaması,
Dışarı çıkacak ise gittiği yerde WC yakın mı diye önceden kontrol etmek zorunda olması,
vsvsvsvsvsvsvs

Kısacası insanın tek başına hiç bir şey yapamaması nedir kısmı yaşayınca anlaşılabiliyor ancak.
Ama uzaktan bakan insanlar bunu sadece "evde keyif" olarak algıladığı için maalesef açıklamaya da gerek duymamaya karar verdim.

Evet dünyada çok daha kötü şeyler oluyor ama insan kendini de baya bir düşünmek istiyor.

Bu benim hayatım ve bu hayat 2 aydır durmuş durumda.

Bizim gibiler dışarıdan mükemmel eğleniyor gibi gözükebilirler (bkz. Instagram hayatları) ama unutmayın ki;

İçerileri kan ağlıyordur,
bulanıktır,
karmakarışıktır,
rutinleri bozulmuştur,
sıkılmışlardır,
amaçları yoktur,
unutmuşlardır,
kendilerine kimsenin giremediği bir dünya kurmuşlardır,
yaz geçmiştir,
kış gelmiştir,
böyle devam etmiştir.

Neyse, ana fikir çok rahat anlaşılıyor.

İnsanlar sizi anlayamaz, anlatmaya çalışmayın.

s*






11 Ekim 2019 Cuma

#kırıkbilekturizm Hikaye Giriş Bölümü


Bayramın son cumartesisiydi. Tarih 17 Ağustos. 
Adadaydım.
Büyük olanında. 
Yağmurluydu hava. Sabah kalktım ve Instagram'a “son cumartesi” temalı bir story koydum.
İnsanlar ne sonu ya manyak mısın diye DM’den mesajlar attılar. 
Dedim bayramın son günü demek istedim korkmayın. 
Gün içerisinde kahveye gittim, kart oynadım. 
Senelerdir kart oynamamama rağmen kanastada baya iyiymişim onu gördüm. 
Arkadaşlarım da şaşırdılar. Sonrasında akşam için konuştuk. Bir balıkçıya gideriz dediler. 
Dedim ben sonradan gelirim 2-3 bira içerim. Canım rakı istemiyor. 
Akşam oldu, giyindim. Akşam yemeğimi Konak’ta yedim. 
İlginç bir şekilde oradaki yemeklerden çok hoşlanıyorum. 
Sodexo’da geçiyor. 
Yemekten sonra eve döndüm, yağmurluğumu giydim, mini bir çanta yaptım. İçine mont, fular, powerbank ve cüzdan koydum. 
Ayağıma hafif topuklu Vanslerimi giydim ve çıktım. 
Arkadaşlarımın yanına Ali Baba adlı restorana gittim. Bira söyledim hızlıca içtim. 
Hızlı içince daha hızlı çarpıyor, seviyorum. 
Uğraşamıyorum sarhoş olmayı beklemeye. 
Biraz sonra arkadaşlarım sufle istediler. 
Garson son sufleyi yan masaya verdiğini söyledi. 
Kafam hafif tatlı olunca yan masaya komik bakışlar attım, sanki kızıyormuş gibi. 
Sonra garsonu geri çağırdık ve hadi be abi, yaparsın be abi, başka yerlerde vardır sufle, bizim için bulursun be abi dedik. 
Adam sufleyi buldu. Getirdi. Heyecanlandık ve kaşıklarımızı daldırdık. 
Normal bir cumartesi gecesiydi, hafif kasvetli. Ordan Akasya’ya gittik. 
Herkes bezmiş, kimse dans etmiyor, yerler ıslak, müzik fena değildi. Zıplamaya başladım ve niye kimse eğlenmiyor diye sitem ettim. Masalara uğradım başka arkadaşlarıma hadi ya ne kadar da sakinsiniz ya son cumartesi dedim.

Son cumartesi derken gerçekten bu cumartesinin sonuncusu olduğunu bilmiyordum. (Bkz.NOT: Söylediğiniz ve evrene gönderdiğiniz mesajlara dikkat edin)

Adada baya eğlendiğim Tarzz Bar’a gidelim dedik. En azından içer dans ederiz dedik.
Akasya’dan iskeleye doğru yürümeye başladık. Saat 01.10 civarıydı. 
Bu arada Zeynep Bastık’tan “felaket, bu kız bi afet” adlı parçayı dinliyorduk. 
Yanımdaki arkadaşımla Youtube’dan aynı anda açmaya çalışıyorduk. 
Yani normal bir gecede neler yapılırsa onları yapıyorduk.  Taa ki..

Saatin tam önüne geldiğimizde, arkada kalan arkadaş grubuma seslenmek istedim. 
Arkamı dönmeye çalıştım. O sırada Vans ayakkabılarım beni hayal kırıklığına uğrattı, sağ ayağım kaydı ve havada, evet yanlış okumuyorsun, havada gelen “ÇATIRT” sesini duydum. 
Olay şu ki sadece ben duymamıştım. 
Yanımdaki arkadaşlarım da o sesi duydu.  
Evet adayı çok seven bir adalıya yakışır şekilde tam olarak saat kulesinin önünde kendimi yere attım.
Kesin bir şeyler kırılmıştı. 
Emindim çünkü sesi benimle birlikte diğer arkadaşlarım da duymuşlardı. 
Ağlayamadım, aksine bağırmaya başladım. Yaz bitti, bu bana nasıl olur, neden ben gibi…  
O sırada caağnım Türk insanı etrafımda çember oldu. 
Bir adam montunu kafamın altına koydu. 
Ambulansı beklemeye başladık. 
Oradan geçen bir adam “ben doktorum” dedi. 
Müthiş bir klişe ama filmde gibi hissettim kendimi. 
O sırada saçmalamaya, Chandler gibi tepki vermeye başladım. “İyi ki ayağım pedikürlüydü, Allah’a şükür" tadında espriler yaptım. Çünkü etrafım sakinleşirse ben de sakinlerim diye. Ama biliyordum, bu bir kırıktı ve zaman alacaktı.
Ayakkabımı çıkardılar bana birkaç soru sordular, sonrasında kırık teşhisi koydular.
Ambulans geldi, onlar da direkt Kartal’a gidelim dediler. 
Atel taktılar beni içeri attılar ve sadece bir arkadaşımın gelmesine izin verdiler.
Önce deniz ambulansına bindik. Su istedim yok dediler. 
Sonra başka bir ambulansa geçtik Kartal sahilde. 
Yine su istedim yok dediler vermediler.
Sonradan öğrendim su olsa bile vermezlermiş, bazı operasyonlardan önce su içilmemesi gerekiyormuş, bu sebeple ne olduğu belirlenmeden hastaya su verilmemesi gerekirmiş.
Annemlere yolda haber verdik, Gayrettepe’den atlayıp geldiler.
Evet kafam biraz iyiydi, 4 bira içmiştim, 2’si büyük , 2’si küçük. Bu sayede acı hissetmedim. Thanks alkol.
Annemler hastaneye geldiklerinde, 3 kırık tespiti yapılmıştı.
Esprili doktor “ senin yaz mevsimin bitti kız” demesiyle, kendime geldim. 
“ Her şeyi söyleyin ama bunu demeyin şu an dedim”
Orada ameliyata alacaklardı beni ancak annemler o sırada başka bir doktor buldular ve transfer işlemlerini başlattık.
Hastanede ameliyat olmayacağım yazan bir red yazısını imzalattılar, geçici bir alçı yaptılar ve taburcu ettiler.
Doktorun feci panik yapan anneme "Sakin ol be hacı, bunu yapmak zorundayım bir şey yapmıyorum kızına" demesi müthiş güldürdü beni. 
Tabii gittiğim her yerde ben alkollüyüm bilginiz olsun demeyi de es geçmedim.

Sonrasında doktor ambulansa gerek yok götürebilirsiniz dedi.
Babam beni arabaya koydu ve diğer hastaneye geçiş yaptık. 
Hastaneye vardığımızda saat 03.15 sularıydı. 
Saatten de anlayabileceğin gibi çok çok iyi yönetilen bir operasyon olmuştu.

Doktor gece yarısı hastaneye geldi. Sorduğu sorulara gülerek cevap verdiğim için "canım biz senle yarın konuşalım en iyisi sen bir ayıl" deyişini tabii ki unutmayacağım.

Gece giriş yapıldı ve  ameliyat için beni odaya aldılar.
Öbür gün tam bir Serena stresiyle 39048309580340 tane soru sordum. 
Narkoz ne etkili bir şeymiş. Ameliyata gidiş, çıkış ve sonrası.. Hiç bir şey hatırlamıyorum.

Hikayede birkaç tane kahramanım var onlara sevgi yolluyorum. Kimse okumaz burayı ama ben yine de yollayayım.

#kırıkbilekturizm giriş yazısını okudun.

Devamı da acayip atraksiyonlu bilaale anlatırım :)

s*

8 Ekim 2019 Salı

heşteg #kırıkbilekturizm

Of ne dönem ya.
bitmedi hala ama olsun.
Yıllar olmuş yine buraya yazmayalı.

-Ah bu arada "gözcü ve nazarcı ekibe selamlar"

Klişeler aşağıdadır;
bu süre boyunca baya düşünme şansım oldu.
çok şansım oldu hem de.
öyle bir şanstı ki anlatamam.
şans partisi.
düşünme şansı partisi.

Yazdan kışa geçtik ben yatarken ya..
Eve ilk geldiğimde klimasız duramıyordum.
Don atlet yatıyordum. Şimdi? şimdi donuyorum. Yorgana geçiyoruz bugün.
Düşün!

Her şeyi geçtim, tek üzüldüğüm şeyin son bir kez denize girememiş olmak ve Eylül'ü yaşayamamak olması ne kadar garip.
Düşündükçe daha da garip geliyor.
Garip ötesi.
garip partisi.

Serenacığım, bu konuyla ilgili daha başlık açarsın diye düşünüyorum.

Açarsın açarsın :)

#kırıkbilekturizm girişi olsun bu :)

Hats selamets,
s*