mutlu yıllar.
kaldı 19 sene.
30 Mart 2009 Pazartesi
29 Mart 2009 Pazar
acı sos*
.jpg)
marka isimleri vermeden anlatacağım iki acı sosun ilki A markası ikincisi ise B markası.
yaklaşık 2 sene evvel bütün yemeklerimize ailecek acı sos koymaya başladık.
A markasına bayılıyor , sürekli tüketiyor idik.
Bugüne kadar öyleydi.
A markası sıvıya daha yakın bir sos.
B ise bugün keşfettiğimiz , fiyat olarak uygun olan sos.
Ailecek yeni kararlar aldık çünkü ben bu yeni sosa alışamayacağımı ve A markasına sadık olduğumu söyledim.
Annemle babam B markasını beğenmiş olacaklar ki anlata anlata bitiremiyolar.
Biz bu kadar zamandır nasıl görmedik ahh ahh! diyolar.
Neyse ev halkı olarak alışmamız için bikaç okazyon bulduk şöyle ki ;
-annem her eve geldiğimizde acı sos kullanılmış kanepeler sunucak.
-annem her eve geldiğimizde tepsilerde acı sos shot 'ları hazır bulundurup bize sunucak.
-akşam annem yemekte kullandığı acı sosun markasını sölemicek.Biz tahmin edicez.
-soslar şişelerden başka kaplara alınacak.Kimse anlamasın diye.(Ama annem bilicek)
sonuç olark biz buna alışma dönemi diyoruz.
bakalım A markasına sadık mıyız ? değil miyiz ?
yoksa gerçekten B markasını beğendik mi.
Hepberaber bekleyeceğiz ve göreceğiz.
25 Mart 2009 Çarşamba
ne kadar sallarsan salla yine de çalışmicak*

n'oldu ?
evde bi alet mi bozuldu ?
önce hafifçe bir dokunuruz.
sonra daha hızlı şekilde pat pat pat vurmak.
en sonundaysa tekme tokat girişmek.
zavallı aletler neye uğradığını şaşırır.
kimisi korkudan çalışır
kimisi pes eder orda öyle kalır.
aslında vurduğumuz için düzelmiyolar ki
sadece içindeki teller falan darbeden birbirine yaklaşıyo.
birazdan yine aynı şey olucak.
bu yazıyı yazıyorum çünkü masa lambam ve yatak lambam aynı anda mefta oldular
ve bunu gören ben tam tamına bize uygun olarak lambalarımı yerden yere vurdum
yumrukladım, açıp kapadım, salladım, en son olarak duvara vurmaya başlamıştım ki
annem beni durdurdu.
o kadar kendimden geçmiş olmalıyım ki çıkan seslerin bile farkına varmadım.
sonuç tavanda yanan loş ışığımla takılıyorum şu anda.
niye ?
delirip lambalara kötü davrandığım için.
bu da bana bi ders olsun.
hıh!
22 Mart 2009 Pazar
durumkomedisispontanesitcom*
odamda oturuyorum şu an.
arkamdaki curcunayı anlatmam mümkün değil.
ama biraz çıtlatabilirim.
kardeşimle annem jimnastik yaparken , babam bacak kaslarını kuvvetlendiriyor.
dialogları duymanız gerekli.
öğreten annem , dinleyen kardeşim olunca ..
aklıma direk chlorex vakası geldi.
seneler evvel bi sabah kardeşim okula gitmek için hazırlanırken YANLIŞLIKLA boğazının ağrıdığını beyan etti.
bunu duyan annem hemen fısfıs sıkmamız gerektiğini yoksa bütün gün ağricağını söyledi.
fakat annem kardeşimin ağzını doğru açamadığını düşündüğünden 15 dakika boyunca ağız açıp bademciklerini göstermenin kolay yollarını anlattı.
daha sonrasını tahmin edersiniz.
simdi jimnastikleri biten ailem derin bir spor sohbetine daldılar.
bende bu yazıyı burda bitirirken son bir söz söylemek istiyorum.
-senelerce pilates hocalığı yaptım.
iyi günler.
arkamdaki curcunayı anlatmam mümkün değil.
ama biraz çıtlatabilirim.
kardeşimle annem jimnastik yaparken , babam bacak kaslarını kuvvetlendiriyor.
dialogları duymanız gerekli.
öğreten annem , dinleyen kardeşim olunca ..
aklıma direk chlorex vakası geldi.
seneler evvel bi sabah kardeşim okula gitmek için hazırlanırken YANLIŞLIKLA boğazının ağrıdığını beyan etti.
bunu duyan annem hemen fısfıs sıkmamız gerektiğini yoksa bütün gün ağricağını söyledi.
fakat annem kardeşimin ağzını doğru açamadığını düşündüğünden 15 dakika boyunca ağız açıp bademciklerini göstermenin kolay yollarını anlattı.
daha sonrasını tahmin edersiniz.
simdi jimnastikleri biten ailem derin bir spor sohbetine daldılar.
bende bu yazıyı burda bitirirken son bir söz söylemek istiyorum.
-senelerce pilates hocalığı yaptım.
iyi günler.
18 Mart 2009 Çarşamba
kişiye özel özür mektubu 2*
adı kişiye özel özür mektubu olabilir ama bu seferki değil.
sadece bi devamlılık yakalamak istedim.
bi yerde haklı olabilirsin
evet sana 2 dakika 18 saniye verdim.
ve tam dolmadan , doldu diye yalan söyledim.
belki burda haklısın.
ama beni özleyip , özlemediğini bilmemek ve arada kalmak.
bu büyük bi suç.
bana kendini affetirmen gerekiyor.
söyliceklerim bu kadar , iyi sıhatte inşallah.
esen kal.
s*
sadece bi devamlılık yakalamak istedim.
bi yerde haklı olabilirsin
evet sana 2 dakika 18 saniye verdim.
ve tam dolmadan , doldu diye yalan söyledim.
belki burda haklısın.
ama beni özleyip , özlemediğini bilmemek ve arada kalmak.
bu büyük bi suç.
bana kendini affetirmen gerekiyor.
söyliceklerim bu kadar , iyi sıhatte inşallah.
esen kal.
s*
kayb-ı dost*
dost kaybetme
dost kaybetme ama
kafanı kır
kötü not al
sınava çalışama
en sevdiğin vazon kırılsın
yemeğini yesinler
çantanı çalsınlar
uykun kaçsın
telefonunun şarjı bitsin
taksi bulama
temiz temiz yıkanmışken yağ kokusu sinsin üstüne
saçların fönlüyken yağmur yağsın
binlerce kilo al
bilgisayarın bozulsun
mp3 ünün kulaklıklarından biri çalışmasın
tam tamına 3 milyon 250 bin tutsun taksi ama sende 50 milyon olsun
yemeğine tuz dökerken birden kapağı kırılsın ve hepsi dökülsün
lokantada istediğin yemeğin adını telaffuz edeme
saçlarını yanlış renge boyat
tam yıkanırken sular kesilsin sabunlu kal
ya da arabanın lastiği patlasın
ama sakın dost kaybetme
başına ne gelirse gelsin
ne olursa olsun
hiçbir dosttan önemli değildir.
serena 'o6
dost kaybetme ama
kafanı kır
kötü not al
sınava çalışama
en sevdiğin vazon kırılsın
yemeğini yesinler
çantanı çalsınlar
uykun kaçsın
telefonunun şarjı bitsin
taksi bulama
temiz temiz yıkanmışken yağ kokusu sinsin üstüne
saçların fönlüyken yağmur yağsın
binlerce kilo al
bilgisayarın bozulsun
mp3 ünün kulaklıklarından biri çalışmasın
tam tamına 3 milyon 250 bin tutsun taksi ama sende 50 milyon olsun
yemeğine tuz dökerken birden kapağı kırılsın ve hepsi dökülsün
lokantada istediğin yemeğin adını telaffuz edeme
saçlarını yanlış renge boyat
tam yıkanırken sular kesilsin sabunlu kal
ya da arabanın lastiği patlasın
ama sakın dost kaybetme
başına ne gelirse gelsin
ne olursa olsun
hiçbir dosttan önemli değildir.
serena 'o6
16 Mart 2009 Pazartesi
herşeybiandaoldu*

bir gün bir sofra için herkes bir araya gelmiş.
domatesler bi köşede, makarnalar paketlerinde, tavuklar bir kapta, galetalar ayrı bir yerde
göbek salata yaprakları suyun içinde keyif yapıyolar,
sivri biberler dedikoduda,
sular birazdan kaynicaklarından,
yağlar da birazdan cozurdicaklarından habersiz olarak heycanla bekleşiyolardı.

menü tahmin ettiğiniz gibi domates soslu makarna , schnitzel ve salata.
domatesleri ikna etmek çok zor olmamış.
çünkü onlara sos olmanın ne kadar güzel bişey olduğunu anlatan makarnalar da durumun çok farkında değillermiş.
bakın üsttesiniz, renk verirsiniz, tadınız bizi mükemmel yapar demiş makarnalar.
sıra makarnalara gelmiş.
bu sefer suda keyif yapan göbek salata yapraklarındaymış ikna sırası.
demişler ki siz olmazsanız bizimle hayatta doymazlar.
hem asıl yemek sizsiniz biz sadece yandaki süsüz.
makarnalar da ikna olmuşlar.
en zoru ise minicik parçalara ayrılıcak olan galetalarmış.
neyse ki galetalar çok pratik zekalı olmadıklarından bunu bir eğlence olarak görmüşler.
miksere girerken bile yüzleri gülüyomuş.
tavuklar ise en ağırbaşlı olanlarıymış.
galetalara bulanıp yağda cısss şeklinde ses çıkaracaklarını taa önceden biliyolarmış.
kümesteyken öğrenmişler bunları.
onları besleyen adamları konuşurlarken duymuşlar.
ve o günden beri kendilerini bu duruma hazırlamışlar.
o yüzden sakinlermiş.
salatalar ise sudaki keyiflerinin bitmesini hiç istemiyolarmış.
çünkü bittiğinde parça parça ayrılıcaklarmış da ondan.
sivri biberlerin en çok üzüldükleri şey ise içlerinde sakladıkları minik topçuklardan ayrılmakmış.
çünkü biberlerin arasında en çok topçuğa sahip olan biber en cool biber seçilirmiş.
tabi salataya koyulucakları için topçuklarıyla vedalaşmışlar.
kısacası salatanın içinde her sivri biber birbirine eşit olmuş.
bu hikaye de burda bitmiş.
bizlere afiyet olsun, onlara cennette gün doğsun.
14 Mart 2009 Cumartesi
11 Mart 2009 Çarşamba
ayaklarımı yerden kesen birine*
onu seviyorum..
çünkü o beni ben olduğum için..
beni yargılamadığı için..
gitmek istediğim her yere benimle geldiği için..
beni yanlız bırakmadığı..
üzgünken de mutluyken de bana şarkı söylediği için..
beni herkesten koruduğu için..
eğer ben istemezsem yanımıza kimseyi almadığı için..
saat kaç olursa olsun itiraz etmeden benle olduğu için..
ona ne kadar bağırsamda beni hep affetiği için..
bazen onu kırsamda yinede benden ayrılmadığı için..
tertemiz saf beyaz bi yüreğe sahip olduğu için..
durması gerektiği yerde durmasını bildiği için..
bencil olmadığı için..
ayaklarımı yerden kestiği için..
beraberken her türlü engeli aşabildiğimiz için..
eşyalarımı taşıdığı için..
ve en önemlisi ne kadar cok yemek yesede ve
kolay kolay bi yere girmesede onu çok seviyorum!!
Bubu.
merci pour m'accompagne toujours.
et merci pour ne me quitte pas jamais.
-'' serena kalp 34 BU 3117 ''-
çünkü o beni ben olduğum için..
beni yargılamadığı için..
gitmek istediğim her yere benimle geldiği için..
beni yanlız bırakmadığı..
üzgünken de mutluyken de bana şarkı söylediği için..
beni herkesten koruduğu için..
eğer ben istemezsem yanımıza kimseyi almadığı için..
saat kaç olursa olsun itiraz etmeden benle olduğu için..
ona ne kadar bağırsamda beni hep affetiği için..
bazen onu kırsamda yinede benden ayrılmadığı için..
tertemiz saf beyaz bi yüreğe sahip olduğu için..
durması gerektiği yerde durmasını bildiği için..
bencil olmadığı için..
ayaklarımı yerden kestiği için..
beraberken her türlü engeli aşabildiğimiz için..
eşyalarımı taşıdığı için..
ve en önemlisi ne kadar cok yemek yesede ve
kolay kolay bi yere girmesede onu çok seviyorum!!
Bubu.
merci pour m'accompagne toujours.
et merci pour ne me quitte pas jamais.
-'' serena kalp 34 BU 3117 ''-
e*
sen varya sen..
hiçbi zaman değişmedin..
hep aynı kaldın..
bugüne kadar kimseyi yormadın..
kimseyi kırmadın..
kendinden asla ödün vermedin..
küçücüktün..
yıllar geçti..
türevini aldılar..
integralini aldılar..
yılmadın..
kendini korudun..
hiç değişmedin..
kimse seni sevmemezlik etmedi..
çünkü sen üstüne ne gelirse gelsin..
kafana ne düşerse düşsün..
onu adamakıllı taşımayı bildin..
atmadın bi kenara..
onları sevdin,korudun..
e..
sen varya sen..
aylar,yıllar geçti hiç değişmedin..
kimse sana haksızlık etmedi..
edemez de..
hep böyle kal..
çok sevgili - e - ..
bırak hayat bildiği gibi gelsin..
seni seven böyle sevsin..
serena 'o7
hiçbi zaman değişmedin..
hep aynı kaldın..
bugüne kadar kimseyi yormadın..
kimseyi kırmadın..
kendinden asla ödün vermedin..
küçücüktün..
yıllar geçti..
türevini aldılar..
integralini aldılar..
yılmadın..
kendini korudun..
hiç değişmedin..
kimse seni sevmemezlik etmedi..
çünkü sen üstüne ne gelirse gelsin..
kafana ne düşerse düşsün..
onu adamakıllı taşımayı bildin..
atmadın bi kenara..
onları sevdin,korudun..
e..
sen varya sen..
aylar,yıllar geçti hiç değişmedin..
kimse sana haksızlık etmedi..
edemez de..
hep böyle kal..
çok sevgili - e - ..
bırak hayat bildiği gibi gelsin..
seni seven böyle sevsin..
serena 'o7
9 Mart 2009 Pazartesi
nefestopunuat'abilmek*
demin düşündüm
hatta düşünürken dinlediğim şarkının sesini sonuna kadar açarım
eğer ezbere biliyosam şarkıyı da söylerken düşünmeye devam ederim
2 işi aynı anda yapma konusunda kendimi çok geliştirdim açıkçası
dans ederken de konusabilirim ayrıca.
neyse.
ya duygusallıktan ya da başka bişey tam bilmiyorum biriyle aramda minicik bi tartışma bile olsa çok garip bi süreçten geçiyorum.
önce takmıyorum
sonra takmıyorum sanıyorum
sonra boynumun altından başlayarak kocaman bi nefes topu aşağıya inmeye başlıyo
ve karnımda sıkışıklık yapıyo
çok ilginçtir ki o kişiyle aramı düzelttiğim an aynen geri çıkıyo
rahatlama nefesi şeklinde
o topun dağılması ne kadar güzel bişey.
o anı yaşamak
yatağa yatınca günün sıkıntısı ve yorgunluğunu atmak için içinden çıkarılan nefes topundan bile daha güzel.
insanlarla konuşmamak onlarla dargın olmaktan çok daha iyidir.
bu benim düşüncem.
hatta düşünürken dinlediğim şarkının sesini sonuna kadar açarım
eğer ezbere biliyosam şarkıyı da söylerken düşünmeye devam ederim
2 işi aynı anda yapma konusunda kendimi çok geliştirdim açıkçası
dans ederken de konusabilirim ayrıca.
neyse.
ya duygusallıktan ya da başka bişey tam bilmiyorum biriyle aramda minicik bi tartışma bile olsa çok garip bi süreçten geçiyorum.
önce takmıyorum
sonra takmıyorum sanıyorum
sonra boynumun altından başlayarak kocaman bi nefes topu aşağıya inmeye başlıyo
ve karnımda sıkışıklık yapıyo
çok ilginçtir ki o kişiyle aramı düzelttiğim an aynen geri çıkıyo
rahatlama nefesi şeklinde
o topun dağılması ne kadar güzel bişey.
o anı yaşamak
yatağa yatınca günün sıkıntısı ve yorgunluğunu atmak için içinden çıkarılan nefes topundan bile daha güzel.
insanlarla konuşmamak onlarla dargın olmaktan çok daha iyidir.
bu benim düşüncem.
6 Mart 2009 Cuma
yanlızlarıoynarken*
en sevdiğim pantolon görünümlü pijamamı giydim.
en rahat sweat-shirtümü ve kaban görünümlü ince yünümü giydim.
1800 model philips kulaklıklarımı da aldım ve yürüyüş diye tabir ettiğim gayrettepe gezintisine çıktım.
akşamüstü en sevdiğim hava.
parka doğru yürüyodum sonra çok sevdiğim ama bi kere bile gitmediğim minik pastanecik 'Funghi' nin önünden geçerek yoluma devam ettim.
sonra bi şekilde parka geldim.
oturdum.
2-3 arkadaşımı aradım parka gelsinler diye.
tek başıma olduğum için öncelikle dalga gectiler sonra da gelmediler =)
ne şanslıyım ki gelmediler!
bizim parka yeni spor aletleri konulmuş.
kafamı bi çevirdim hepsinin üstünde birer moldov bayan sohbet ediyolar.
yarım yamalak türkçeleri ve kendi dillerinde karışık olarak.
bakıcılığını yaptıkları yaşlılar da biraz ötede oturuyolar.
ordan bi alet kestirdim gözüme hemen yanına gittim.
bisikletmiş.
çevirmek için oturdum.
bi anda kendimi moldov bayanlarla muhabbet içerisinde bulmiyim mi?
nası eğleniyoruz ama.
sorular soruyolar , o kadar komik konusuyolar ki kendimi tutamayıp güldüğüm zamanlar oldu.
sonra kalkmaları gerektiğinden , memnuniytlerini belirtip ' aydi serana gorüjürüz ' dedikten sonra uzaklaştılar.
kısacası arkadaşlarımın gelmemesi durumu yaşayacağım kaçınılmaz eğlencemin mimarı oldu.
Lana , Maria , Sofia , Tasya ' ya cok teşekkür ederim =)
Bir reklamcının her şeyden haberi olmalı ! adlı felsefeme katkı sağlayan cuma günü eğlencesine saygılarımı sunarım.
en rahat sweat-shirtümü ve kaban görünümlü ince yünümü giydim.
1800 model philips kulaklıklarımı da aldım ve yürüyüş diye tabir ettiğim gayrettepe gezintisine çıktım.
akşamüstü en sevdiğim hava.
parka doğru yürüyodum sonra çok sevdiğim ama bi kere bile gitmediğim minik pastanecik 'Funghi' nin önünden geçerek yoluma devam ettim.
sonra bi şekilde parka geldim.
oturdum.
2-3 arkadaşımı aradım parka gelsinler diye.
tek başıma olduğum için öncelikle dalga gectiler sonra da gelmediler =)
ne şanslıyım ki gelmediler!
bizim parka yeni spor aletleri konulmuş.
kafamı bi çevirdim hepsinin üstünde birer moldov bayan sohbet ediyolar.
yarım yamalak türkçeleri ve kendi dillerinde karışık olarak.
bakıcılığını yaptıkları yaşlılar da biraz ötede oturuyolar.
ordan bi alet kestirdim gözüme hemen yanına gittim.
bisikletmiş.
çevirmek için oturdum.
bi anda kendimi moldov bayanlarla muhabbet içerisinde bulmiyim mi?
nası eğleniyoruz ama.
sorular soruyolar , o kadar komik konusuyolar ki kendimi tutamayıp güldüğüm zamanlar oldu.
sonra kalkmaları gerektiğinden , memnuniytlerini belirtip ' aydi serana gorüjürüz ' dedikten sonra uzaklaştılar.
kısacası arkadaşlarımın gelmemesi durumu yaşayacağım kaçınılmaz eğlencemin mimarı oldu.
Lana , Maria , Sofia , Tasya ' ya cok teşekkür ederim =)
Bir reklamcının her şeyden haberi olmalı ! adlı felsefeme katkı sağlayan cuma günü eğlencesine saygılarımı sunarım.
5 Mart 2009 Perşembe
hayatıntokadınıyiyentenistopu*

hani deriz ya hayatın tokadını yemek diye.
nedir bu tokat ? nası yeniyo ?
peki hiç bi tenis topu olduğunuzu düşündünüz mü ?
bi tenis topunun yaşadıklarını bence kimse yaşayamaz.
yaşasa bile dayanamaz.
her gün binlerce raket tarafından yediği tokatlar say say bitmez.
rahatlayabileceği anlar o kadar az ki.
sabah kalkmasına fırsat olmadan havasız kutusundan çıkarılan tenis topu eğer şanslıysa geceyi bi sepet dolusu arkadaşıyla geçirmiştir.
sonra tanımadığı eller tarafından sürekli tacize uğrayan tenis topu o eller tarafından sürekli yere atılır , oraya buraya savrulur.
onların kurtarıcıları genelde top toplayan ellerdir.
dinlenme vakitleri o kadar azdır ki!
sadece oyuncunun ne iğdüğü belirsiz cebinde geçirdiği 10-15 saniye.
eğer oyuncular iyiyse bu süre uzayabiliyo.
sonra tekrar tokatlar ve tokatlar..
bi oraya bi buraya..
günün her saati..
daha neler yaşıyo bu tenis topu bi bilseniz.
onu çok seversiniz.
4 Mart 2009 Çarşamba
kasabımızın kuryesiyle aramızdaki samimi dostluk*
kasabımızın kuryesi.
isim vermediğimden yine değiştiricem ve ' Kamil ' dicem.
Kamil Bey yaklaşık 4-5 senedir kasabımızın kuryesi.
nasıl bu kadar samimi olduk derseniz
bu son 2 sene içerisinde oldu
çünkü daha evel lisedeydim ve bütün gün okuldaydım.
şimdi çoğu zaman evde bulunabiliyorum
ee tabi Kamil de bu vesileyle benle tanışma şansına sahip oldu
hatta adım üzerine yaptığı yorumlarla beni tanıma şansını bile elde etti.
( Farketmişsinizdir önce Kamil Bey diye hitap etmeme rağmen şimdi sadece Kamil diyorum çünkü biz çok iyi dostuz! )
Kapı çaldı.
Kim o ? dedim.
Kasap. dedi
Kamil'le ilk tanışmamız o gün oldu.
herkes gibi o da ismimi anlamakta zorluk çekti.
ödeme kağıdının altında iki kutu var birine kendi adını birine teslim alanın adını yazıyor.
İlk kağıt -Kamil- -Selena- şeklindeydi.
Şöyle bi bakıp güldüm
çünkü bu dizi yüzünden ismim oraya buraya kurban ediliyodu bu da bunun en açık örneğiydi.
Kamil kağıdı verdi 'iyi günler' diyip gitti.
diğer geldiğinde ise adımı tekrar sordu , unutmuş olması tabi ki muhtemel.
bu sefer Serena yazmayı başaran Kamil o günden sonra adımı hiç unutmadı.
her geldiğinde nasılsınız 'Serrrrrena hanım' şeklinde hitap ediyor , ortadaki harfin 'L' değil 'R'olduğunu bildiğini göstermek istercesine bastırarak söylüyordu.
Kamil ondan sonraları hatırımı sormaya , klasik 'okul nasıl ?' falan muhabbetlerine girse de hiçbir zaman saygıda kusur etmedi.
Bu yazıyı yazmamın sebebi Kamil demin yine geldi
hafifçe gözlerimi ovuşturdum bi kere de esnedim o -Kamil- -Serena- yazmakla meşgulken.
bunu farkeden Kamil 'kusura bakmayın uyandırdım mı ?' diye sordu.
hayır dedim yorgunum biraz..
isim vermediğimden yine değiştiricem ve ' Kamil ' dicem.
Kamil Bey yaklaşık 4-5 senedir kasabımızın kuryesi.
nasıl bu kadar samimi olduk derseniz
bu son 2 sene içerisinde oldu
çünkü daha evel lisedeydim ve bütün gün okuldaydım.
şimdi çoğu zaman evde bulunabiliyorum
ee tabi Kamil de bu vesileyle benle tanışma şansına sahip oldu
hatta adım üzerine yaptığı yorumlarla beni tanıma şansını bile elde etti.
( Farketmişsinizdir önce Kamil Bey diye hitap etmeme rağmen şimdi sadece Kamil diyorum çünkü biz çok iyi dostuz! )
Kapı çaldı.
Kim o ? dedim.
Kasap. dedi
Kamil'le ilk tanışmamız o gün oldu.
herkes gibi o da ismimi anlamakta zorluk çekti.
ödeme kağıdının altında iki kutu var birine kendi adını birine teslim alanın adını yazıyor.
İlk kağıt -Kamil- -Selena- şeklindeydi.
Şöyle bi bakıp güldüm
çünkü bu dizi yüzünden ismim oraya buraya kurban ediliyodu bu da bunun en açık örneğiydi.
Kamil kağıdı verdi 'iyi günler' diyip gitti.
diğer geldiğinde ise adımı tekrar sordu , unutmuş olması tabi ki muhtemel.
bu sefer Serena yazmayı başaran Kamil o günden sonra adımı hiç unutmadı.
her geldiğinde nasılsınız 'Serrrrrena hanım' şeklinde hitap ediyor , ortadaki harfin 'L' değil 'R'olduğunu bildiğini göstermek istercesine bastırarak söylüyordu.
Kamil ondan sonraları hatırımı sormaya , klasik 'okul nasıl ?' falan muhabbetlerine girse de hiçbir zaman saygıda kusur etmedi.
Bu yazıyı yazmamın sebebi Kamil demin yine geldi
hafifçe gözlerimi ovuşturdum bi kere de esnedim o -Kamil- -Serena- yazmakla meşgulken.
bunu farkeden Kamil 'kusura bakmayın uyandırdım mı ?' diye sordu.
hayır dedim yorgunum biraz..
Kaydol:
Yorumlar (Atom)