su an yeşil çay içiyorum.
hayatımda ilk defa.
ruhu dinlendiriyomuş dediler.
bekliyorum.
her şey bi yana ben böyle bi koku görmedim.
mandalla içmek gerek sanırsam.
sevenler kırılmasın lütfen.
damak zevkim biraz farklıdır.
s*
29 Nisan 2009 Çarşamba
27 Nisan 2009 Pazartesi
23 Nisan 2009 Perşembe
zevk için yemek*
bazen aç olmuyorum.
aç olmadığım zaman yemek yiyorum.
niye?
çünkü yemeklerin çıkardığı sesleri ,
kokuları ,
ve ağzımdaki çıtırdama hislerini seviyorum.
mesela aç diilim,
domates çorbası içiyorum çünkü içindeki erimiş kaşar ,
acaba boğazımda kalmadan yiyebilir miyim savaşı.
ya da pizza yiyorum,
sadece ucunu yiyorum çünkü ısırma hissi beni mutlu ediyo.
veya pide ?
neden pide ? çünkü kıtır kıtır ve ince olmasına bayılıyorum.
rokanın sadece ilk zamanlarını seviyorum.
en başta o acılığını vermiyo.
çıtır çıtır yiyorum ve sonra acılaşıyo.
bu acı tadını domatesle yumuşatabiliriz tabi ki.
ya da nesfit ?
nesfiti bi yere kadar yiyebiliyorum.
artık 1 haftadan sonra sabah görünce kusasım geliyo.
ama o kıtır kıtırlığı ve sütle birleşimi gerçekten aç olmasam bile o kadar hoş geliyo ki.
sonuç olarak,
ben yemeği aç olduğumdan diil ,
zevk alarak öylesine yiyorum.
sağlıklı mı ?
hayır diil.
ama tarzım.
yapıcak bişi yok.
sonuç ;
yemek yemeyi seviyorum.
s*
aç olmadığım zaman yemek yiyorum.
niye?
çünkü yemeklerin çıkardığı sesleri ,
kokuları ,
ve ağzımdaki çıtırdama hislerini seviyorum.
mesela aç diilim,
domates çorbası içiyorum çünkü içindeki erimiş kaşar ,
acaba boğazımda kalmadan yiyebilir miyim savaşı.
ya da pizza yiyorum,
sadece ucunu yiyorum çünkü ısırma hissi beni mutlu ediyo.
veya pide ?
neden pide ? çünkü kıtır kıtır ve ince olmasına bayılıyorum.
rokanın sadece ilk zamanlarını seviyorum.
en başta o acılığını vermiyo.
çıtır çıtır yiyorum ve sonra acılaşıyo.
bu acı tadını domatesle yumuşatabiliriz tabi ki.
ya da nesfit ?
nesfiti bi yere kadar yiyebiliyorum.
artık 1 haftadan sonra sabah görünce kusasım geliyo.
ama o kıtır kıtırlığı ve sütle birleşimi gerçekten aç olmasam bile o kadar hoş geliyo ki.
sonuç olarak,
ben yemeği aç olduğumdan diil ,
zevk alarak öylesine yiyorum.
sağlıklı mı ?
hayır diil.
ama tarzım.
yapıcak bişi yok.
sonuç ;
yemek yemeyi seviyorum.
s*
döküm*
hayır kesinlikle.
karşındakine iyi gözükmek ,
onun kafasına uygunmuş gibi göstermek için kendini ,
hiç bi zaman kendi fikrinden başka bir fikri benimseme.
çünkü o zaman yakınlık diil ,
kısa vadeli rahatlık yaşarsın.
ama bi yerden sonra istemediğin fikirleri kabul etmeye başlayınca ,
kendinden ödün vermiş olmanın yanında ,
uzun vadeli rahatsızlık yaşarsın.
bunu herkes bilir.
fakat uygulamaya geçirmek , işte asıl zor olan.
yoksa söylemesi çok kolay.
sonuç olarak ,
kendime böyle bir yol belirledim.
nolursa olsun kafama yatmıyosa o fikre katılmicam.
bunu da sölicem.
sonuçları ne olursa olsun.
ver coşkuyuu
hadi yürü be
kim tutar seniii
diyerek,
gaz bi şekilde 10 dakikalık iç dökümümü bitiriyorum.
sevgiler,
s*
karşındakine iyi gözükmek ,
onun kafasına uygunmuş gibi göstermek için kendini ,
hiç bi zaman kendi fikrinden başka bir fikri benimseme.
çünkü o zaman yakınlık diil ,
kısa vadeli rahatlık yaşarsın.
ama bi yerden sonra istemediğin fikirleri kabul etmeye başlayınca ,
kendinden ödün vermiş olmanın yanında ,
uzun vadeli rahatsızlık yaşarsın.
bunu herkes bilir.
fakat uygulamaya geçirmek , işte asıl zor olan.
yoksa söylemesi çok kolay.
sonuç olarak ,
kendime böyle bir yol belirledim.
nolursa olsun kafama yatmıyosa o fikre katılmicam.
bunu da sölicem.
sonuçları ne olursa olsun.
ver coşkuyuu
hadi yürü be
kim tutar seniii
diyerek,
gaz bi şekilde 10 dakikalık iç dökümümü bitiriyorum.
sevgiler,
s*
22 Nisan 2009 Çarşamba
plastik dünyanın asil üyesi*
aklımda yazıcak hiç bişi yok.
dilimde kocamaaan bi aft var.
onun bile farkında diilim.
süper diil mi ?
plastik dünyanın , oyuncularıyız biz.
bundan zevk alıyorum.
tamam isyan da ediyorum ama bazen , çok az.
bugün monopoly oynadık mendi ve rositayla.
yine yendim.
ama oyun bitmedi her zamanki gibi.
küçükken oynadığımızda kendim kazanana kadar devam eder ,
canım sıkılınca oyun bitti derdim.
sonra bir kağıda , 'bu oyunu serena kazanmıştır kaybedenler imzalasın' yazardım.
geçen gün kutuyu açtım.
içinden 1999'dan beri oynadığımız monopoly'lerin kağıtları çıktı.
o kadar güldüm ki okurken.
bunu , scrabble (sadece kazandığımda) oynarken de yapardım.
halen yapıyorum.
anıları çok seviyorum.
sürekli anı yaratmak istiyorum.
belki güzel bi şey diil ama ben seviyorum.
sonra dönüp bakmak..
herhangi bir defterin bir yaprağına bu sayfaya gelince beni ara yazmak beni gerçekten çok eğlendiriyo..
hep diyorum ya..
hayata kendinizden eğlenceler , zevkler katın.
gerçekten farkı görüceksiniz.
kendi kendine gülmenin anlam kazandığı anlar için.
s*
dilimde kocamaaan bi aft var.
onun bile farkında diilim.
süper diil mi ?
plastik dünyanın , oyuncularıyız biz.
bundan zevk alıyorum.
tamam isyan da ediyorum ama bazen , çok az.
bugün monopoly oynadık mendi ve rositayla.
yine yendim.
ama oyun bitmedi her zamanki gibi.
küçükken oynadığımızda kendim kazanana kadar devam eder ,
canım sıkılınca oyun bitti derdim.
sonra bir kağıda , 'bu oyunu serena kazanmıştır kaybedenler imzalasın' yazardım.
geçen gün kutuyu açtım.
içinden 1999'dan beri oynadığımız monopoly'lerin kağıtları çıktı.
o kadar güldüm ki okurken.
bunu , scrabble (sadece kazandığımda) oynarken de yapardım.
halen yapıyorum.
anıları çok seviyorum.
sürekli anı yaratmak istiyorum.
belki güzel bi şey diil ama ben seviyorum.
sonra dönüp bakmak..
herhangi bir defterin bir yaprağına bu sayfaya gelince beni ara yazmak beni gerçekten çok eğlendiriyo..
hep diyorum ya..
hayata kendinizden eğlenceler , zevkler katın.
gerçekten farkı görüceksiniz.
kendi kendine gülmenin anlam kazandığı anlar için.
s*
20 Nisan 2009 Pazartesi
hapı yuttum*

evet , hap içmekte zorlanıyorum.
çünkü küçükken ilk hap deneyimimde yaşadığım zorluk beni hapfobik yaptı.
yıllar geçti ben halen 1 hap almak yerine 398403840 kaşık çocuk şurubu içerken..
hadi dedim serena yapabilirsin.
bi sabah uyandım.
supradyn'in normalde küçük gözüken ama aslında hayvani olan vitaminini yutmaya çalıştım.
annemin ömründen 4830483049 yıl götüren boğulma sahnemden sonra eskiden sahip olduğum fobi ikimizede bulastı.
hasta olmayagöriyim evde bir panik havası.
var mı şurup ? şurup var mı ? ne serena mı ? hap mı hayır! şurup varsa 39840384 kaşık ?
içsin ne var ! tadı kötüyse arkasından nutella yer. hap hayır. tarzı muhabbetler..
sadede gelirsek,
dün sabah uyandım bi baktım gribal enfeksiyona giriş yapıyorum..
napıcaz? annem hemen şurubu hazırladı. vermidon! kaç kaşık ? 2 çorba kaşığı.
irenc.
neyse içtim.
akşam da içtim.
bitti.
bugün napıcam ?
annemi aradım.
telefon konuşması şöyle ;
-anne şurup bitti n'apiim ?
-ben eczaneyi arıyorum dur.
-anne arama boşuna ben hap içsem ? zaten küçük bi şey ama ?
-dur arıyorum yorulma sen.
(anladım ki korkuyo)
-anne hap içmemden mi korkuyosun ?
-ay evet! evde tek basınasın bi de!
-ahhaahahah anneeeeeeeeeeee =)
-hadi bari telefondayken iç bekliyorum.
-anne delirdin mi ? içiyim ararım ben seni.
-....
-hadi anne aricam bye.
3 dak sonra:
-anne içtim.
-oh şükür! hadi konuşuruz 15 dak. sonra vitamin de al.
-ok anne bye.
kısacası bana korktuğunu göstermek istemeyen canım annem telefonda hap içmemi isteyecek kadar endişeliydi.
ama çıkarmamız gereken sonuç;
bravo serenaya! hapı yuttu =)
s*
19 Nisan 2009 Pazar
i'm lovin' it*
dayanamıyorummmmmmmm diye girdim eve.
annem korktu klasik.
noldu!? diye.
dayanamıyorum dedim yıllardır fast food yemiyorum! (mübalağ sanatı %789)
hemen telefona sarıldım.
adınız soyadınız onları geçtik.
siparişimi verdim : mcchicken jumbo boy COLASI BUZSUZ VE ZERO!
bunu bastırarak söyledim.
ve telefondaki bayana bağırdım.
BUZSUZ OLACAK diye.
neden mi ?
cünkü son 3830840934 siparişimde de dolu dolu buz geliyo.
kaşıkla çıkarırken colamın yarısı gidiyo, o sırada patatesler soğuyo falan..
düşünün yani yaşadıklarımı.
bu sefer kızdım buzlu gelirse cok sinirlenicem dedim.
nitekim buzsuz geldi.
adımı soyadımı yazmışlar colanın üstüne.
mutlu oldum =)
yedim bitti.
peki ya şimdi ?
pişmanlık ve yoğun zevk arasındaki ince çizgide fink atıyorum.
aynen yazın yaşadığım , cesaret ve kıroluk arasındaki ince çizgide volta atmaya benziyor.
sonuç mu ?
pişmanlıktan eser yok.
aldığım zevkin tabiri yok.
thanks McDo.
i'm lovin' it.
s*
annem korktu klasik.
noldu!? diye.
dayanamıyorum dedim yıllardır fast food yemiyorum! (mübalağ sanatı %789)
hemen telefona sarıldım.
adınız soyadınız onları geçtik.
siparişimi verdim : mcchicken jumbo boy COLASI BUZSUZ VE ZERO!
bunu bastırarak söyledim.
ve telefondaki bayana bağırdım.
BUZSUZ OLACAK diye.
neden mi ?
cünkü son 3830840934 siparişimde de dolu dolu buz geliyo.
kaşıkla çıkarırken colamın yarısı gidiyo, o sırada patatesler soğuyo falan..
düşünün yani yaşadıklarımı.
bu sefer kızdım buzlu gelirse cok sinirlenicem dedim.
nitekim buzsuz geldi.
adımı soyadımı yazmışlar colanın üstüne.
mutlu oldum =)
yedim bitti.
peki ya şimdi ?
pişmanlık ve yoğun zevk arasındaki ince çizgide fink atıyorum.
aynen yazın yaşadığım , cesaret ve kıroluk arasındaki ince çizgide volta atmaya benziyor.
sonuç mu ?
pişmanlıktan eser yok.
aldığım zevkin tabiri yok.
thanks McDo.
i'm lovin' it.
s*
18 Nisan 2009 Cumartesi
17 Nisan 2009 Cuma
muhabbete aç taksici abi*
gece.
bindim taksiye.
sevmediğim bişeydir.
ama her ne olduysa
babacan şöförümle muhabbet eve kadar sürdü.
kendisi avrupa görmüş insan.
toplumumuzun nereye gittiği hakkındaki yorumları çok.
diyo ki ' insanın altında Kadillaah da olsa Mersades de olsa Doğan da olsa insan aynı insan'
doğru diyo.
ne Kadillah ne Doğan farketmiyo.
insanlar aynı.
farketmiyo.
s*
bindim taksiye.
sevmediğim bişeydir.
ama her ne olduysa
babacan şöförümle muhabbet eve kadar sürdü.
kendisi avrupa görmüş insan.
toplumumuzun nereye gittiği hakkındaki yorumları çok.
diyo ki ' insanın altında Kadillaah da olsa Mersades de olsa Doğan da olsa insan aynı insan'
doğru diyo.
ne Kadillah ne Doğan farketmiyo.
insanlar aynı.
farketmiyo.
s*
16 Nisan 2009 Perşembe
pozisyonlanma*

yurtdışına çıkan herkes bana mavi paketli m&m getirir.
bana sorarlar mı ? hayır.
ne istiyosun ? derler mi ? hayır.
neden ?
çünkü ben insanların kafasında kendimi konumlandırdım.
artık yurtdışına çıkılınca serena bunu ister diye biliyolar.
paket paket getirdiğiniz ve getirmeye devam edeceğiniz m&m ' ler için şimdiden teşekkürler.
s*
her aynı sabahın , hep farklı tadı *
çocukluğum gerçekten imrenilecek kadar güzel geçti.
o zamanlara dair binlerce anım var.
en komiklerinden birini ise demin yolda giderken hatırladım.
üst komşum serra'yla aynı okuldaydık.
her sabah asansörle inip servisi beklerdik.
ve çok fazla eğlenirdik.
öncelikle annemin sıkılmayalım diye 'burası muş'tur' türküsünün ingilizce versiyonunu diyafondan bağırarak söylemesi,
karşı bahçede her sabah aynı adımları atarak yürüyüş yapan ak sakallı şifacı dede,
her sabah apartmana giren ve ' yüüüüünaydınnn kızlaaaaar ' diye bağıran komşumuz,
ayrıca apartmanımıza gelen ve kim olduğunu bilmediğimiz ve her sabah sinirlenerek kapıyı açtığımız kadın için kurduğumuz tuzak sayısı saymakla bitmez.
neden sevmediğimizi de bilmiyoduk sadece sinir oluyoduk.
sonuç olarak her sabahımız bi öncekinden daha renkli ve eğlenceli geçiyo muydu ?
evet geçiyodu.
unutmamak gerekir , rutinin insana verdiği zevk gerçekten çok güzeldir.
s*
o zamanlara dair binlerce anım var.
en komiklerinden birini ise demin yolda giderken hatırladım.
üst komşum serra'yla aynı okuldaydık.
her sabah asansörle inip servisi beklerdik.
ve çok fazla eğlenirdik.
öncelikle annemin sıkılmayalım diye 'burası muş'tur' türküsünün ingilizce versiyonunu diyafondan bağırarak söylemesi,
karşı bahçede her sabah aynı adımları atarak yürüyüş yapan ak sakallı şifacı dede,
her sabah apartmana giren ve ' yüüüüünaydınnn kızlaaaaar ' diye bağıran komşumuz,
ayrıca apartmanımıza gelen ve kim olduğunu bilmediğimiz ve her sabah sinirlenerek kapıyı açtığımız kadın için kurduğumuz tuzak sayısı saymakla bitmez.
neden sevmediğimizi de bilmiyoduk sadece sinir oluyoduk.
sonuç olarak her sabahımız bi öncekinden daha renkli ve eğlenceli geçiyo muydu ?
evet geçiyodu.
unutmamak gerekir , rutinin insana verdiği zevk gerçekten çok güzeldir.
s*
15 Nisan 2009 Çarşamba
hangisi ? *
eveeet.
karşınızda 2 tane farklı malzemeli yemek var.
fakat acaba hangisi daha güzel ?
bi tanesi benim elimden çıkma.
diğeri ise kadim dostum yusuf'a ait.
hangisinin kimin olduğunu sölemicem.
fakat ilk bakışta sanki alt taraftakinin daha mükemmel olduğu gözüküyo.
ama görünüşe aldanmamak gerek.
hatta alttakinin mamüllerinin diziliş sırası enfes.
ye beni diyor.
can çektiriyor.
ama ne olursa olsun.
tek bir ortak yön var.
ikisi de tuzsuz.
sonuç olarak yusuf'a bu hızlı yemek tarifi için teşekkür eder.
hayatında başarılar dilerim.
s*
12 Nisan 2009 Pazar
-muş gibi yapmak*
klasik öğlen yemeği seanslarından birindeydik.
benim yemeğim bitti ve odama geldim.
ama içerdeki muhabbeti dinlemeye devam ettim.
etmem de lazımdı.
yasmin: anne ya dün sabah yumurta yapıyodum kendime , suyun içinde ısınırken birden tık tık diye bi ses geldi , çıkardım sudan hemen. Kırdım yumurtayı içinden civciv çıktı ve öldü.
anne: hmm. evet ?
yasmin,baba,içerdeki ben : ıadjosajdklsajdlsajdlaşjdalsjdlsakjdaşlsjd.
kısacası muhabbeti dinlemeyen ( mış gibi yapma yeteneğimi nerden aldığım belli) annemin verdiği tepkinin bizi gülmekten öldürmesi pazar günümüze mutluluk , neş'e ve renk kattı.
s*
benim yemeğim bitti ve odama geldim.
ama içerdeki muhabbeti dinlemeye devam ettim.
etmem de lazımdı.
yasmin: anne ya dün sabah yumurta yapıyodum kendime , suyun içinde ısınırken birden tık tık diye bi ses geldi , çıkardım sudan hemen. Kırdım yumurtayı içinden civciv çıktı ve öldü.
anne: hmm. evet ?
yasmin,baba,içerdeki ben : ıadjosajdklsajdlsajdlaşjdalsjdlsakjdaşlsjd.
kısacası muhabbeti dinlemeyen ( mış gibi yapma yeteneğimi nerden aldığım belli) annemin verdiği tepkinin bizi gülmekten öldürmesi pazar günümüze mutluluk , neş'e ve renk kattı.
s*
10 Nisan 2009 Cuma
serena ft. le chat*
saat 4 ü 10 geçe eve geldim.
apartmanın önündeki kediyle verdiğim savaş 17 dakika sürdü.
o girmek istiyo ben izin vermiyorum.
sonra karşıdaki apartmanın görevli adamı bunun metodunu anlattı.
önce kediyi yandaki eczaneye doğru çağırmam sonra ordaki minik mamalarla kandırmam sonra da anahtarı sokup kapıyı açmam gerekmiş.
yaptım.
kedi vs. serena
ben kazandım.
Serena wins!
s*
apartmanın önündeki kediyle verdiğim savaş 17 dakika sürdü.
o girmek istiyo ben izin vermiyorum.
sonra karşıdaki apartmanın görevli adamı bunun metodunu anlattı.
önce kediyi yandaki eczaneye doğru çağırmam sonra ordaki minik mamalarla kandırmam sonra da anahtarı sokup kapıyı açmam gerekmiş.
yaptım.
kedi vs. serena
ben kazandım.
Serena wins!
s*
9 Nisan 2009 Perşembe
rumuz yanı , iç dökümü *
insanların kendilerini ifade etme şekilleri var.
hem de çok fazla.
kimisini anlayamıyoruz.
fakat son bi kaç senedir
en çok kullanılan kendini ifade etme yolu Msn'de rumuzların yanına yazılan yazılar.
hiç kimse yazmıyorum diyemez.
şarkı sözü , nerde olduğumuz , çeşitli sorular , espiriler veya özlü sözler.
msn'i bunun için çok kullanıyoruz.
dinlediğimiz şarkıları bile çoğu zaman bilerek gösteriyoruz.
çünkü orda 'gösterme!' tuşu da var.
bu bizim seçimimiz.
herkes kimin neyi , niçin yaptığını bilse de birbirine sölemiyo.
bu da insanların birbirlerine ne kadar benzediğini göstermiyo mu ?
kesinlikle.
msn'de cool olmak pek bi işe yaramıyo.
sonuçta kişi online,away,meşgul ya da her neyse
o listede gözüktüğü andan itibaren herkes birbirine eşit.
kim ne kadar away hiç farketmiyo.
eylem aynı eylem.
so,
Msn gençliğiyiz.
s*
hem de çok fazla.
kimisini anlayamıyoruz.
fakat son bi kaç senedir
en çok kullanılan kendini ifade etme yolu Msn'de rumuzların yanına yazılan yazılar.
hiç kimse yazmıyorum diyemez.
şarkı sözü , nerde olduğumuz , çeşitli sorular , espiriler veya özlü sözler.
msn'i bunun için çok kullanıyoruz.
dinlediğimiz şarkıları bile çoğu zaman bilerek gösteriyoruz.
çünkü orda 'gösterme!' tuşu da var.
bu bizim seçimimiz.
herkes kimin neyi , niçin yaptığını bilse de birbirine sölemiyo.
bu da insanların birbirlerine ne kadar benzediğini göstermiyo mu ?
kesinlikle.
msn'de cool olmak pek bi işe yaramıyo.
sonuçta kişi online,away,meşgul ya da her neyse
o listede gözüktüğü andan itibaren herkes birbirine eşit.
kim ne kadar away hiç farketmiyo.
eylem aynı eylem.
so,
Msn gençliğiyiz.
s*
8 Nisan 2009 Çarşamba
sis'*
saat 3.
kardeşim italya'dan geldi.
şu an eve girdi.
ve onu mutfakta pırasa köftesini acı sosa batırıp yerken yakaladım.
i (L) my family.
kardeşim italya'dan geldi.
şu an eve girdi.
ve onu mutfakta pırasa köftesini acı sosa batırıp yerken yakaladım.
i (L) my family.
7 Nisan 2009 Salı
yıldızlarım var benim*
yıldızlarım var benim.
renk renk .
ama geceleri tek renk oluyolar.
çünkü parlarken yıldızlar .
renkleri önemli diildir .
küçükken sarı uğurböceklerinden korkardım.
gerçek uğur getirmiceklerini düşünürdüm .
kırmızı olmalıydı tam uğur getirmesi için .
adadaki evde WC'nin tavanında yaşıyolar .
minik kertenkele yavruları .
pembe mor karışık renkleri .
onlardan hoşlanmıyorum ayakları tavana yapışıkken.
ama yere indiklerinde rahatlıyorum .
üzülüyorum onlar için .
dokununca kuyruklarını bıraktılarından.
ama annem büyük bi cesaretle onları doğal yaşamlarına salıyo.
adada arka balkonumuzda kocaman bi bitki vardı .
sarı beyaz çiçekleri .
küçükken o çiçekleri koparıp ucunu dişimizle koparıp içinden çıkan balı yerdik.
cok zevkli gelirdi.
akşamüstü havuzdan dönünce alt komşum ezgi'yle.
pembe bisikletim vardı.
her tarafı bana özgü.
tam pembe diildi zaten.
hiç bi zaman tam pembe sevmedim ki.
selesinde cok şirin resimler vardı.
her tarafı bana özgü.
sokakta yeşil bi bitki vardı her yerde.
çiçekleri vardı onun turuncu kırmızı.
o çiçekler yenmezdi.
minik domates şeklindeydi.
onları toplayıp birbirimize atardık.
yıldızlarım var benim renk renk.
geceleri renkleri gider , parlaklığı kalır.
çünkü parlarken yıldızlar ,
renkleri önemli diildir..
s*
renk renk .
ama geceleri tek renk oluyolar.
çünkü parlarken yıldızlar .
renkleri önemli diildir .
küçükken sarı uğurböceklerinden korkardım.
gerçek uğur getirmiceklerini düşünürdüm .
kırmızı olmalıydı tam uğur getirmesi için .
adadaki evde WC'nin tavanında yaşıyolar .
minik kertenkele yavruları .
pembe mor karışık renkleri .
onlardan hoşlanmıyorum ayakları tavana yapışıkken.
ama yere indiklerinde rahatlıyorum .
üzülüyorum onlar için .
dokununca kuyruklarını bıraktılarından.
ama annem büyük bi cesaretle onları doğal yaşamlarına salıyo.
adada arka balkonumuzda kocaman bi bitki vardı .
sarı beyaz çiçekleri .
küçükken o çiçekleri koparıp ucunu dişimizle koparıp içinden çıkan balı yerdik.
cok zevkli gelirdi.
akşamüstü havuzdan dönünce alt komşum ezgi'yle.
pembe bisikletim vardı.
her tarafı bana özgü.
tam pembe diildi zaten.
hiç bi zaman tam pembe sevmedim ki.
selesinde cok şirin resimler vardı.
her tarafı bana özgü.
sokakta yeşil bi bitki vardı her yerde.
çiçekleri vardı onun turuncu kırmızı.
o çiçekler yenmezdi.
minik domates şeklindeydi.
onları toplayıp birbirimize atardık.
yıldızlarım var benim renk renk.
geceleri renkleri gider , parlaklığı kalır.
çünkü parlarken yıldızlar ,
renkleri önemli diildir..
s*
mahalleli (L) ben*
hava hafif soğuk.
eve geldim.
yukarı çıkmak istemedim,oturdum apartmanın önüne.
çok mu garip ? bi insanın kendi apartmanının merdivenlerinde oturması ?
bence hiç diil.
meğer mahalleli beni ne kadar çok seviyomuş.
beni ne kadar düşünüyomuş.
eczacısından , çorapçısına ,
havlucusundan , araba kiralamacısına ,
halıcısından , büfecisine , kuaförüne ,
yoldan geçen tanımadığım 85048509 tane insandan ,
etrafta oturan 2-3 arkadaşıma kadar herkes ;
-Serenacım üşümicen mi orda ? Anahtarını mı unuttun ?
sorularıyla beni ne kadar düşündüklerini gösterdiler.
sonra aklıma birden küçükken anahtarımı unutup kapının önünde saatlerce
annemi beklemem geldi.
heralde dedim o zamandan beri akıllarında bu olay.
hayırlı rezidans sakinlerinin çoğu ve ayrıca dükkan sahipleri hepsi beni davet etti.
ama ben zaten dışarda oturup , düşünmek istiyodum.
tekliflerini nazikçe geri çevirip hiç bir problem olmadığını söyledim.
bu olay yaklaşık 12 kez tekrarlandı.
sıkılmadım sorulardan.
çünkü 'ilgi isteği' her insanın içinde var.
oturduğum yeri çok seviyorum.
insanlarını,parkını,hayvanlarını ve ağaçlarını hatta evlerin etrafındaki demirleri bile.
serena kalp gayrettepe.
s*
eve geldim.
yukarı çıkmak istemedim,oturdum apartmanın önüne.
çok mu garip ? bi insanın kendi apartmanının merdivenlerinde oturması ?
bence hiç diil.
meğer mahalleli beni ne kadar çok seviyomuş.
beni ne kadar düşünüyomuş.
eczacısından , çorapçısına ,
havlucusundan , araba kiralamacısına ,
halıcısından , büfecisine , kuaförüne ,
yoldan geçen tanımadığım 85048509 tane insandan ,
etrafta oturan 2-3 arkadaşıma kadar herkes ;
-Serenacım üşümicen mi orda ? Anahtarını mı unuttun ?
sorularıyla beni ne kadar düşündüklerini gösterdiler.
sonra aklıma birden küçükken anahtarımı unutup kapının önünde saatlerce
annemi beklemem geldi.
heralde dedim o zamandan beri akıllarında bu olay.
hayırlı rezidans sakinlerinin çoğu ve ayrıca dükkan sahipleri hepsi beni davet etti.
ama ben zaten dışarda oturup , düşünmek istiyodum.
tekliflerini nazikçe geri çevirip hiç bir problem olmadığını söyledim.
bu olay yaklaşık 12 kez tekrarlandı.
sıkılmadım sorulardan.
çünkü 'ilgi isteği' her insanın içinde var.
oturduğum yeri çok seviyorum.
insanlarını,parkını,hayvanlarını ve ağaçlarını hatta evlerin etrafındaki demirleri bile.
serena kalp gayrettepe.
s*
6 Nisan 2009 Pazartesi
a o *

evvet.
yıllar sonra icq ya girdim.
numaramı hatırladım hatırlamasına da nasıl bi ezberse bu.
kazınmış kafama resmen.
o sırada elifle idili de razı ettim icq ya girmeye.
tam tamına 2 online'ım vardı.
eski 'a o' sesini beklerken ekolu bi sesle karşılaştım ama olsun.
hepsi teker teker aklıma geldi.
daha bağlanırken yeşil olmaya çalışan icq çiçeği,
biri online olunca çıkan tık tık sesi(beni en heycanlandıran ses),
update info pls. mesajları,
current adress ya da city yazan yerlerin karşısına yazılan kız arkadaş isimleri,
infolardaki özlü ve romantik sözler,
garip şekilli nick name'ler,
sende kaç online ? sorusu.
hepsi teker teker aklıma geldi.
icq , resmen bir 'era' idi.
bitti.
msn messenger ne kadar güçlüymüş ki bu kadar büyük bir icadı yerle bir etti.
bazen düşünürüm ne zaman icq dan msn e geçtik diye.
bunca şey ne zaman oldu , hangi ara ?
icq chatlerdeyken nasıl geçtik msn dünyasına ?
olmuş işte serena.
daha ne soruyosun ki.
bizim jenerasyon birçok yeniliğe şahit oldu daha da olmaya devam ediyo.
değişiklikleri izlerken , eskileri ne kadar çabuk unuttuğumuzu görme şansım da oluyo..
olsun.
zamanı gözlemleyebilmek , detayları farkedebilmek.
işte en güzeli o.
barack'la çay saati*
sabah uyandım , baktım bi cevapsız aramam var
değişik bi numaraydı merak ettim geri aradım.
telefonu açınca hemen kim olduğunu anladım
barack'tı.
sesi heycanlı ve sevgi dolu geliyodu.
-serenaaa! nerdesin ya o kadar Türkiye'ye geliyorum bi aramak sormak yok.
haklıydı sitem etmekte.
bende dedim ki bugünkü toplantıların bitsin buluşalım , rositayla mendi de çıkmak istiyodu dışarı zaten onları da alırız.
-tamam bi saate sendeyim dedi.
yok dedim şimdi makam arabaları falan uraşmayalım ben alırım seni.
neyse aldım rositayı sonra saat 2 gibi de barack'ı aldık , doğru mendilere.
onu da aldık falan ama nası eğleniyoruz arabada şarkılar türküler.
gittik bi yerlerde oturmaya.
rosita krem peynirli bagel aldı , mendi bi kapuçino aldı ben de bi çay.
ama barack çok özlemişti burayı hemen şöle en güzelinden bi menemen ve yanında çay söyledi.
yedik içtik sohbet muhabbet.
sonra mendilere döndük.
scrabble oynadık beraber , youtube'dan videolar izledik.
tabi youtube'un açık olmadığını görünce biraz üzüldü barack ama yapıcak bi şey yok tabi vtunneldan paşa paşa girdik.
biraz dans ettik , saklambaç oynadık eski günlerdeki gibi.
tabi 4 ümüz bi araya gelince bizi tutabilene aşkolsun !
anılar ve yaşananlar o kadar aklımızdaydı ki.
saat 7 gibi çıktık mendilerden.
barack bu sefer 'ben öne oturucam' dedi.
rosita buna biraz bozulsa da kabul etti.
neyse bi trafik bi trafik sormayın.
tabi barack ben ve rosita bi aradayken sıkılmak bize yakışmazdı.
açtık eski şarkıları arabada nası eğleniyoruz anlatamam.
şarkıları hareketlerle anlatarak söylüyoruz deli gibi bağırıyoruz.
neyse profilo'nun ordan dönerken yol tıkandı.
baya bi zaman geçtiğinden 3 ümüz de açtık tabi ki.
rosita hemen atladı pastaneden sıcacık börekler , tuzlular tatlılar aldı bize.
malum trafikteyiz.
barack'ın geliceğini bildiğimden en sevdiğimiz şarkılardan karışık CD yapmıştım önceden.
halen trafikte olduğumuzdan 'bunlar meşrubatsız gitmez' dedi barack ve hemen atlayıp marketten içiceklerimizi de aldı.
nası yardımseverdir bi bilseniz.
zaten bizim dostluğumuz hep böyleydi hepimiz birbirimize yardım ederdik.
halen de öyle.
neyse yiyeceklerimizi yedik.
bu trafik bize çok iyi gelmişti.
barack , rosita ve ben en sevdiğimiz şarkı 'duydum ki unutmuşsun' çalarken hafif bi ağlamaklı olduk.
bu kadar gülmenin üstüne hafif bi hüzün iyi gelmişti tabi ki.
neyse sonra trafik biraz açılınca rositayı bıraktık.
sımsıkı sarıldılar.
sonra barack'ı oteline bıraktım.
bende aynı şekilde sarıldım çünkü çok özlemiştim.
uzun süre de göremeyeceğimiz için bu anları hep değerlendirmemiz gerekiyodu.
nitekim öyle yaptık.
bi güzel , özlem dolu gün daha böylece bitiverdi.
eve geldim.
bu satırları yazarken onun yarın öbür gün gidicek olması beni çok üzse de dostluğumuzun her şeyin üstünde olduğunu bilmek beni çok mutlu ediyo.
Yine gel barack.
kendine çok iyi bak.
s*
değişik bi numaraydı merak ettim geri aradım.
telefonu açınca hemen kim olduğunu anladım
barack'tı.
sesi heycanlı ve sevgi dolu geliyodu.
-serenaaa! nerdesin ya o kadar Türkiye'ye geliyorum bi aramak sormak yok.
haklıydı sitem etmekte.
bende dedim ki bugünkü toplantıların bitsin buluşalım , rositayla mendi de çıkmak istiyodu dışarı zaten onları da alırız.
-tamam bi saate sendeyim dedi.
yok dedim şimdi makam arabaları falan uraşmayalım ben alırım seni.
neyse aldım rositayı sonra saat 2 gibi de barack'ı aldık , doğru mendilere.
onu da aldık falan ama nası eğleniyoruz arabada şarkılar türküler.
gittik bi yerlerde oturmaya.
rosita krem peynirli bagel aldı , mendi bi kapuçino aldı ben de bi çay.
ama barack çok özlemişti burayı hemen şöle en güzelinden bi menemen ve yanında çay söyledi.
yedik içtik sohbet muhabbet.
sonra mendilere döndük.
scrabble oynadık beraber , youtube'dan videolar izledik.
tabi youtube'un açık olmadığını görünce biraz üzüldü barack ama yapıcak bi şey yok tabi vtunneldan paşa paşa girdik.
biraz dans ettik , saklambaç oynadık eski günlerdeki gibi.
tabi 4 ümüz bi araya gelince bizi tutabilene aşkolsun !
anılar ve yaşananlar o kadar aklımızdaydı ki.
saat 7 gibi çıktık mendilerden.
barack bu sefer 'ben öne oturucam' dedi.
rosita buna biraz bozulsa da kabul etti.
neyse bi trafik bi trafik sormayın.
tabi barack ben ve rosita bi aradayken sıkılmak bize yakışmazdı.
açtık eski şarkıları arabada nası eğleniyoruz anlatamam.
şarkıları hareketlerle anlatarak söylüyoruz deli gibi bağırıyoruz.
neyse profilo'nun ordan dönerken yol tıkandı.
baya bi zaman geçtiğinden 3 ümüz de açtık tabi ki.
rosita hemen atladı pastaneden sıcacık börekler , tuzlular tatlılar aldı bize.
malum trafikteyiz.
barack'ın geliceğini bildiğimden en sevdiğimiz şarkılardan karışık CD yapmıştım önceden.
halen trafikte olduğumuzdan 'bunlar meşrubatsız gitmez' dedi barack ve hemen atlayıp marketten içiceklerimizi de aldı.
nası yardımseverdir bi bilseniz.
zaten bizim dostluğumuz hep böyleydi hepimiz birbirimize yardım ederdik.
halen de öyle.
neyse yiyeceklerimizi yedik.
bu trafik bize çok iyi gelmişti.
barack , rosita ve ben en sevdiğimiz şarkı 'duydum ki unutmuşsun' çalarken hafif bi ağlamaklı olduk.
bu kadar gülmenin üstüne hafif bi hüzün iyi gelmişti tabi ki.
neyse sonra trafik biraz açılınca rositayı bıraktık.
sımsıkı sarıldılar.
sonra barack'ı oteline bıraktım.
bende aynı şekilde sarıldım çünkü çok özlemiştim.
uzun süre de göremeyeceğimiz için bu anları hep değerlendirmemiz gerekiyodu.
nitekim öyle yaptık.
bi güzel , özlem dolu gün daha böylece bitiverdi.
eve geldim.
bu satırları yazarken onun yarın öbür gün gidicek olması beni çok üzse de dostluğumuzun her şeyin üstünde olduğunu bilmek beni çok mutlu ediyo.
Yine gel barack.
kendine çok iyi bak.
s*
5 Nisan 2009 Pazar
farketmez*
kendini kırıyor
kendini kırıyor çünkü..
içinde öyle büyük patlamalar var ki..
dışa vurması yasak olan.
yasaklar o kadar delinemez ki.
anlaşılması bu kadar mı zor?
kuruyor.
sürekli kuruyor.
kırıldıklarını düşünüyor.
kırıldığı konuları düşünüyor ve kuruyor.
sonra duruyor..
tekrar tekrar düşünüyor..
karşısında duvarlar yerine tüller var..
tüllere bakıyor..
çünkü tüllerin gece loş ışıkta dalgalanması çok hoşuna gidiyor..
arkada hafif bi müzik var..
acaba müzik mi sakinleştiren onu ?
yoksa başka bi şey mi diye onu da düşünüyo..
detaylar her tarafında..
her sözcükten , her notadan her 'tın' sesinden bişeyler çıkarmaya çalışıyor..
sabahlamak istiyor..
ama sonra günlerin gecelerin birbirine gireceğini ve her gün ' bugün hangi gün ? ' diye soracağını adı gibi biliyor..
farkediyor.
kendini kırıyor çünkü..
içinde öyle büyük patlamalar var ki..
dışa vurması yasak olan.
yasaklar o kadar delinemez ki.
anlaşılması bu kadar mı zor?
kuruyor.
sürekli kuruyor.
kırıldıklarını düşünüyor.
kırıldığı konuları düşünüyor ve kuruyor.
sonra duruyor..
tekrar tekrar düşünüyor..
karşısında duvarlar yerine tüller var..
tüllere bakıyor..
çünkü tüllerin gece loş ışıkta dalgalanması çok hoşuna gidiyor..
arkada hafif bi müzik var..
acaba müzik mi sakinleştiren onu ?
yoksa başka bi şey mi diye onu da düşünüyo..
detaylar her tarafında..
her sözcükten , her notadan her 'tın' sesinden bişeyler çıkarmaya çalışıyor..
sabahlamak istiyor..
ama sonra günlerin gecelerin birbirine gireceğini ve her gün ' bugün hangi gün ? ' diye soracağını adı gibi biliyor..
farkediyor.
4 Nisan 2009 Cumartesi
yerlere basmadan geç*
pratik olucaksın.
40 saatte bi şey anlatmicaksın.
karşındakine anlattıkların uzarsa eğer konsantrasyonu kaybedersin.
ya çok hızlı anlatmalısın, ya da kısa ve öz.
karşındaki insanı sıkmaktan daha kötü bi şey olamaz.
çünkü öyle akılda kalırsın.
bazense karşındakinin sıkıldığını görüp sıkılmak.
işte o en kötüsü.
rahat olmalı.
bırak sıkılsın sanane ?
o onun kendi derdi aslında.
karşındakinin sıkılıcağını düşünüp sıkılmaya başlamak,karşındaki kişi sıkılmıyosa bile gerçekten onu sıkmakta birebirdir.
ne limon olmalı , ne sıkıcağı.
hadi.
40 saatte bi şey anlatmicaksın.
karşındakine anlattıkların uzarsa eğer konsantrasyonu kaybedersin.
ya çok hızlı anlatmalısın, ya da kısa ve öz.
karşındaki insanı sıkmaktan daha kötü bi şey olamaz.
çünkü öyle akılda kalırsın.
bazense karşındakinin sıkıldığını görüp sıkılmak.
işte o en kötüsü.
rahat olmalı.
bırak sıkılsın sanane ?
o onun kendi derdi aslında.
karşındakinin sıkılıcağını düşünüp sıkılmaya başlamak,karşındaki kişi sıkılmıyosa bile gerçekten onu sıkmakta birebirdir.
ne limon olmalı , ne sıkıcağı.
hadi.
1 Nisan 2009 Çarşamba
çocuk ve doğduğu gün*
yazdıklarını dikkatlice takip etmemi söyledi
onu anlamam için bunu yapmam lazımmış
bir blogu olmasını diledi ve anlatmaya başladı..
pazartesi martın 30 u.
hummalı bir koşuşturma onu bekliyodu.
ertesi gününe teslim etmesi gereken bir röportajı olduğunu ama henüz bir röportaja sahip olmadığını söyledi.
günler öncesinden ayarlanmıştı randevu.
bir semtin Saray muhallebicisinde buluştular.
gayet sakin ve hoş bir yer.
bir beyefendiydi karşısındaki.
istanbul'u karış karış gezmiş büyük bir kültür adamı.
'okulu kırdım' dedi çocuk.
devam etti.
kendisinin soru sormayı becerememesi ve karşısındaki adamın 1 saat susmadan konuşup istanbul'u anlatması onu ondan almış..
'ya bi de soru sorsaydım..' diye düşünmüş.
röportajı bitince uzun zamandır yapmadığı bi şeyi yapmış..
elinde fotoraf makinesi.. boğazı seyreden insanları izlemiş.
bir uçtan bir uca defalarca yürümüş.
yavaş.
sadece 3 tane resim çekmiş.
gözleriyle insanları seyretmiş.
o andan sonra insanların gözlerinden boğaza bakabilmeyi öğrenmiş.
sevgililerin , aşıkların birbirine verdiği simitleri görmüş..
hoşuna gitmiş.
sonra vapura bindi.
yukarda teras dediği açık alanda oturdu.
rüzgarı çok sevdi.
sonra koşan insanları gördü karaya inince..
canı çekti o da koştu.
sanki treni kaçırmışçasına..
ama biliyodu..
eski zamanlardan..
o tren saatinde kalkmayacak ve koştuğuna değmeyecek.
nitekim öyle olmuş.
oturdu etrafına bakarken yaşlı bir çiftin trene bindiğini gördü.
dedim ya o gün farklıydı.Klişelerin göze bu kadar güzel geldiği o gün.
kimse yerinden kıpırdamayınca çifte yer verdi.
yaşlı dedenin sevgisini kazandı.
indiğinde içi huzur dolmuştu.
eve geldi.
geç oldu.saat 01.32 de annesinin onun için ayırdığı mantı geldi aklına.
büyükbaş hayvanlar gibi yedi.
röportajını düzeltmesi 4.30 u buldu.
doğumgünüydü artık.
sabah uyandı.
karşıya geçtikten sonra shuttle'ı kaçırdı.
kaçırması iyi oldu.
dünden kalma farklı gününe devam etti.
kulaklarına o kadar çok ses geliyodu ki , daha evvel farkında olmadığı bir gürültüyle karşılaştı.
yürüdü.sinemaya bilet aldı.salona girdi.
koridorlarda , okullarından kaçmış genç çiftleri gördü.
tebessüm etti.
görevlininin istediğiniz yere oturabilirsiniz demesi yüzündeki tebessümü hafif bir gülümsemeye çevirdi.
kocaman salon.kimse yok.istediği koltuğa oturdu.
hesap yaptı film baslayana kadar uyumak için.
film bitti.
dışarı çıktı.
doğum günü olduğu aklına geldi.
beşiktaşa gitti bir arkadaşına.
çok keyiflendi.
aynı şekilde eve döndü vapurun terasında.
kardeşiyle yedi.
canım ailemi seyretti..
annesi babası geldi.
pasta üfledi , sarıldı ..
sonra bana bunları anlattı.
kimi yerde -miş kimi yerde -di kullandım.
ama olsun.
çocuk uzun zamandır yaşamadığı güzellikleri 2 güne sığdırdı.
bir blogu olmasada farketmez.
duygularını ifade edebildikten sonra..
s*
onu anlamam için bunu yapmam lazımmış
bir blogu olmasını diledi ve anlatmaya başladı..
pazartesi martın 30 u.
hummalı bir koşuşturma onu bekliyodu.
ertesi gününe teslim etmesi gereken bir röportajı olduğunu ama henüz bir röportaja sahip olmadığını söyledi.
günler öncesinden ayarlanmıştı randevu.
bir semtin Saray muhallebicisinde buluştular.
gayet sakin ve hoş bir yer.
bir beyefendiydi karşısındaki.
istanbul'u karış karış gezmiş büyük bir kültür adamı.
'okulu kırdım' dedi çocuk.
devam etti.
kendisinin soru sormayı becerememesi ve karşısındaki adamın 1 saat susmadan konuşup istanbul'u anlatması onu ondan almış..
'ya bi de soru sorsaydım..' diye düşünmüş.
röportajı bitince uzun zamandır yapmadığı bi şeyi yapmış..
elinde fotoraf makinesi.. boğazı seyreden insanları izlemiş.
bir uçtan bir uca defalarca yürümüş.
yavaş.
sadece 3 tane resim çekmiş.
gözleriyle insanları seyretmiş.
o andan sonra insanların gözlerinden boğaza bakabilmeyi öğrenmiş.
sevgililerin , aşıkların birbirine verdiği simitleri görmüş..
hoşuna gitmiş.
sonra vapura bindi.
yukarda teras dediği açık alanda oturdu.
rüzgarı çok sevdi.
sonra koşan insanları gördü karaya inince..
canı çekti o da koştu.
sanki treni kaçırmışçasına..
ama biliyodu..
eski zamanlardan..
o tren saatinde kalkmayacak ve koştuğuna değmeyecek.
nitekim öyle olmuş.
oturdu etrafına bakarken yaşlı bir çiftin trene bindiğini gördü.
dedim ya o gün farklıydı.Klişelerin göze bu kadar güzel geldiği o gün.
kimse yerinden kıpırdamayınca çifte yer verdi.
yaşlı dedenin sevgisini kazandı.
indiğinde içi huzur dolmuştu.
eve geldi.
geç oldu.saat 01.32 de annesinin onun için ayırdığı mantı geldi aklına.
büyükbaş hayvanlar gibi yedi.
röportajını düzeltmesi 4.30 u buldu.
doğumgünüydü artık.
sabah uyandı.
karşıya geçtikten sonra shuttle'ı kaçırdı.
kaçırması iyi oldu.
dünden kalma farklı gününe devam etti.
kulaklarına o kadar çok ses geliyodu ki , daha evvel farkında olmadığı bir gürültüyle karşılaştı.
yürüdü.sinemaya bilet aldı.salona girdi.
koridorlarda , okullarından kaçmış genç çiftleri gördü.
tebessüm etti.
görevlininin istediğiniz yere oturabilirsiniz demesi yüzündeki tebessümü hafif bir gülümsemeye çevirdi.
kocaman salon.kimse yok.istediği koltuğa oturdu.
hesap yaptı film baslayana kadar uyumak için.
film bitti.
dışarı çıktı.
doğum günü olduğu aklına geldi.
beşiktaşa gitti bir arkadaşına.
çok keyiflendi.
aynı şekilde eve döndü vapurun terasında.
kardeşiyle yedi.
canım ailemi seyretti..
annesi babası geldi.
pasta üfledi , sarıldı ..
sonra bana bunları anlattı.
kimi yerde -miş kimi yerde -di kullandım.
ama olsun.
çocuk uzun zamandır yaşamadığı güzellikleri 2 güne sığdırdı.
bir blogu olmasada farketmez.
duygularını ifade edebildikten sonra..
s*
dönüşüm muhteşem olucak*
evet bugun 1 nisan.
her sene yoğun çabalarla arkadaşlarımı kandırıp,
sonra müthiş bir haz duyduğum o kutsal gün.
3 kadim dostuma attığım mesajın özeti ;
annemler artık seninle görüşmemi istemiyolar...
la baslayıp giden bir hikaye..
ve cevaplar ;
melis:ben de seninle bu konuyu konuşucaktım, bence gerçekten ayrı tellerden çalıyoruz bir süre görüşmeyelim.
idil:nasıl yani? nasıl olur böyle bi şey ? 4. ayın ilk günü diye olabilir mi acaba ?
sinem: cevap vermedi.
*kısacası bu insanlar , benim geçen sene evlendiğime inandıktan sonra bu sene kendilerini hazırlamışlar belli ki.
*sonuç: daha yaratıcı olmalıyım.
seneye herkes kendine dikkat etsin , bomba gibi geliyorum.
s*
her sene yoğun çabalarla arkadaşlarımı kandırıp,
sonra müthiş bir haz duyduğum o kutsal gün.
3 kadim dostuma attığım mesajın özeti ;
annemler artık seninle görüşmemi istemiyolar...
la baslayıp giden bir hikaye..
ve cevaplar ;
melis:ben de seninle bu konuyu konuşucaktım, bence gerçekten ayrı tellerden çalıyoruz bir süre görüşmeyelim.
idil:nasıl yani? nasıl olur böyle bi şey ? 4. ayın ilk günü diye olabilir mi acaba ?
sinem: cevap vermedi.
*kısacası bu insanlar , benim geçen sene evlendiğime inandıktan sonra bu sene kendilerini hazırlamışlar belli ki.
*sonuç: daha yaratıcı olmalıyım.
seneye herkes kendine dikkat etsin , bomba gibi geliyorum.
s*
Kaydol:
Yorumlar (Atom)


